Tarihi 12 Haziran 2020

Sosyete muhalefeti

Türkiye'nin en büyük sorunlarından birinin "güçlü muhalefet eksikliği" olduğunu iddia edenler galiba haklı.
Muhalefet partileri iktidara muhalefet ettiklerini zannederken aslında Türkiye'ye muhalefet ettiklerini ve vatandaşın bu dile prim vermediğini bir türlü anlayamıyor.
Biraz CHP lideri Kılıçdaroğlu duruma uyanmış gibi sanki. Partisinin vekillerine "Mahvolduk, perişanız gibi sözler kullanmayın, Türkiye'nin gücünü vurgulayın" demesi boşuna değil.
Bütün kamuoyu araştırmalarında AK Parti ve Recep Tayyip Erdoğan'ın oyu artıyor, muhalefet partileri yerinde sayıyor. Kemal Bey de bunu görüyor ve kendince önlem almaya çalışıyor.
Peki Kemal Bey bu gerçeği gördü de muhalefetin dilinde anlamlı bir değişim mi yaşandı? Tabi ki hayır. Çünkü 'çamur at izi kalsın' dışında bildikleri bir muhalefet etme tarzı yok.
En son TÜİK'teki bazı bölge müdürlerinin değişmesine kafayı taktılar!
Basit bir bürokratik atamadan öyle tuhaf çıkarımlar yaptılar ki; insan hayrete düşüyor.
İlginç olan şu ki; bunlar yıllardır "Biz TÜİK'in rakamlarına güvenmiyoruz" diye bağırıyor.
CHP Sözcüsü Faik Öztrak değil miydi birkaç ay önce " TÜİK rakamları kabak tadı vermeye başladı.
TÜİK Başkanı hakkında Kamu Denetçisine başvuracağız" diyen?
Şimdi güvenmedikleri kurumda başkan ve birkaç bölge müdürü değişti diye ortalığı ayağa kaldırıyorlar!
Öztrak ve güven kelimesi yan yana gelince filmi biraz geri sarmak şart oldu.
Bugün Merkez Bankasına, Hazine ve Maliye Bakanlığı'na, TÜİK'e kulp üstüne kulp takan, devletin kurumlarının rakamlarını güvenilir bulmayan Öztrak'ın Hazine Müsteşarlığı döneminde işler nasıl yürüyormuş bir hatırlayalım.
Öztrak- Derviş ikilisinin 2001 krizinde IMF'den 1,5 milyar dolar almak için mali yapıları sağlam bankalara da tasfiye edip, Hazine'ye 4,5 milyar dolarlık bir fatura ödettiği biliniyor.
O dönemin bilinmeyen daha doğrusu üzerine gidilmeyen bir gerçeği daha var.
Türkiye'de bankacılık sistemi üzerinden ekonomi ve siyaset yeniden dizayn edilip, fakir milletin 60 milyar doları hortumlanırken 28 Şubat'ın kudretli paşaları sahaya sürüldü.
28 Şubat'ın öne çıkan isimlerinden Teoman Koman İnterbank'ın, Vural Beyazıt Etibank'ın, Muhittin Fisunoğlu ise Sümerbank'ın yönetim kurulu üyesi yapıldı. Güven Erkaya, işadamı Korkmaz Yiğit'in başdanışmanı oldu. O dönemde birkaç istisna dışında yönetim kurulunda emekli askerlerin görev yapmadığı banka yoktu.
Emekli paşaları arkalarına alan hortumcular bir güzel bankaların içini boşalttı. Krizle beraber fona devredilen bankaların açıklarını kapatmak için milletin cebinden tam 30 milyar dolar ödendi. Hazine bu parayı içerden yüksek faizle borçlanarak aldı. Faizlerle beraber soygunun boyutu 60 milyar dolara ulaştı.
Batan bankaların patronlarından bazıları bir süre sonra hapse girdi.
İlginçtir o bankaların yönetim kurullarında görev yapan emekli paşalara kimse dokunmadı.
Daha doğrusu dokunamadı. Bırakın hapse atılmayı ifadeye bile çağrılmadılar!
Oysa yönetim kurullarında paşa olmayan Yurtbank ve Egebank'ta patronlarla beraber yönetim kurulu üyeleri de yargılanmış ve ceza almıştı!
Ekonomiyi yöneten Öztrak ve patronu Kemal Derviş'in film izler gibi izlediği post-modern hırsızlık- talansoygun sistemi işte böyle işletildi.
CHP lideri Kılıçdaroğlu, ciddi bir inandırıcılık sorunu yaşayan ve bagajı yukardaki gibi sayısız hadiseyle dolu olan Faik Öztrak konusunda ne düşünüyor merak ediyorum.
Sosyetik bir parti sözcüsü ile toplumun geniş kesimlerine ancak bu kadar hitap edebilirsiniz Kemal Bey...
Farkındasınız değil mi?