Tarihi 6 Mayıs 2022

Sağduyuyu elden bırakmayalım!

HERHANGİ bir toplumun yabancıyı kabul etmesi yapısal olarak zordur. Kolay kolay hiçbir toplum istemez.
Günlük hayatında süregiden sorunlarını birden yabancılara yükleyiverir. Daha önce var olan suçu, ekonomik sıkıntıları, sosyal uyumsuzlukları, konut sorununu yabancıların çıkardığını düşünür. Yabancı günah keçisi haline getirilir ve tüm kabahat onun sırtına yüklenir.
Toplumların tipik davranışları böyledir. Türk toplumunda da benzer davranışları sergileyenler kaçınılmaz olarak çıkıyor.
Ancak bunu söyledikten hemen sonra kendi kendimize haksızlık etmemek adına "kabul kültürü" konusunda iyi bir performans sergilediğimizi de söyleyelim. Bütün olumsuzluklara, son zamanlarda artan provokasyonlara rağmen toplumumuzun makul çoğunluğu sağduyu ile hareket ediyor.
Sağ duyusunu muhafaza eden makul çoğunluk için birkaç hatırlatmada bulunalım;
Düzensiz göçün getirdiği sorunları tespit etmek veya uygulamadaki yanlışları eleştirmekle göçmen karşıtı olmak arasında gayet kolay tespit edilebilir ve oldukça kalın bir çizgi var. İşte o çizgiyi geçmemek konusunda herkes dikkatli olmalı. Mültecilerin geri dönüşlerinin planlanmalarını, ülke içinde dengeli dağılımlarının yapılmasını, kayıtlarının tutulmasını, savaş ve çatışma bölgelerinden gelmeyen maceracı ve başı boş olanların geri gönderilmesini istemekle hayatlarını kurtarmak için ülkemize sığınan mazlumların katillerin kucağına atılmasını istemek birbirinden farklı şeyler. İlki makul bir talepken ikincisi düpedüz vicdansızlık.
Vicdanımızı kaybetmeyelim.
Her toplum içerisinde uyumsuz, sapkın ve suçluları barındırır. Ülkemizdeki mültecilerin içerisinde de bu profillerden bulunuyor. Sayıca az olana bakarak genele düşmanlık beslemeyelim. Unutmayalım; henüz ülkemize Suriye'den mülteci akını başlamamışken yılbaşı gecelerinde İstiklal Caddesi gibi kutlama alanlarında yaşanan taciz vakalarını engellemek için yoğun emniyet tedbirleri alınıyordu. Adı Türk olan fakat kendisi Müslüman Türklük değerlerinden nasiplenmemiş azgınlar hepimizi utandıracak görüntülere sebep oldular. Benzer örnekler mülteciler arasından da çıkar, çıkıyor. Yapılması gereken mülteci düşmanlığı değil bu tiplerin kulağından tutulup geldikleri yere geri gönderilmesi.
Düzensiz göçün doğurduğu sorunları istismar ederek içeride ve dışarıda operasyon çekmeye çalışanların değirmenine su taşımamak lazım. Türkiye körfez ülkeleri ile yoğun diplomatik temaslar içerisindeyken, yatırımların artma beklentisi varken sokaktaki Arap turistleri hedef alan kışkırtıcı yayınların artması tesadüf olamaz.
Mazlumun milleti, ırkı, dini olmaz. Bu ülkede topluma yıllarca resmi ideolojinin bir parçası olarak Arap ve Müslüman düşmanlığı pompalandı. Mülteci karşıtlığı yaparken ne kadar somut gerekçelerle hareket ediyoruz ne kadar bu düşmanlığın etkisinde kalıyoruz? Bu soruyu her zaman kendimize soralım.
Unutmayalım; fitne zamanı sakin olan, kendini akıntıya teslim etmeyen, durup düşünen kazanır.