Tarihi 29 Temmuz 2019

Ey vesayet, geldiysen ses ver

AKLIMDA deli bir soru var; yoksa başa mı dönüyoruz? Düne kadar Türkiye vesayetin defterini büyük ölçüde dürdü derdim; 'Artık mahkemeler siyaset yapan değil adalet dağıtan kurumlara döndüler.
Yargıçlar kararları ile konuşuyorlar, siyasi tercihleri veya kamuoyuna gönderdikleri sinyallerle değil. Hele siyasi atmosferi koklayıp, yaklaşmakta olanı sezip ona göre karar almazlar.' Hâlâ da bu görüşümde ısrarlıyım.
Ama gel gelelim Anayasa Mahkemesi'nin aldığı son hak ihlali kararı ve kararın içeriğinden çok alınış şekli beni endişelendirdi. Mesele şu; Türkiye'nin büyük bedeller ödeyerek yürüttüğü çözüm süreci, PKK'nın silahlı saldırıları sonucunda sonlanmıştı. PKK çözüm sürecini bitirdikten sonra terörü şehir merkezlerine taşıdı. Adına demokratik özerklik dedikleri evcilik oyununu oynamaya başladılar. İlçe merkezlerinde hendekler kazdılar; sivil halkı canlı kalkana, evlerini tünellerle birbirine bağlayıp cepheye dönüştürdüler.
Tüm bunlar bir muz cumhuriyetinde değil Türkiye Cumhuriyeti'nde olduğu için devlet de hendek terörüne gerektiği gibi muamele ederek teröristleri ilan ettikleri sözde özyönetimin enkazına gömdü.
Buraya kadar anlaşılamayacak bir şey yok. Kış kışlığını, kuş da kuşluğunu yaptı. Ama o da ne? Bir grup akademisyen, üstelik kendisine 'barış akademisyeni' ismini takan bir grup terör tamtamcısı bir bildiri kaleme aldı. Hendek terörü ile mücadele eden devleti sivilleri katletmekle suçladığı gibi, hendekleri kazan teröristleri de özgürlük mücadelecisi olarak yüceltti.
Bunlar dünyanın aklı başında hangi memleketinde yaşansa, devlet ne tepki verirse Türk devleti de aynı tepkiyi verdi. Akademisyenler için hukuk süreci işletildi ve hak ettikleri cezayı aldılar.
Terör destekçisi akademisyenler aldıkları cezayı Anayasa Mahkemesi'ne taşımışlar. Bireysel itiraz mekanizmasını kullanarak 'ifade hürriyetimiz kısıtlandı' diyerek mahkemenin kapısını çalmışlar.
İfade hürriyeti dedikleri şey de terörü övmek, terörle mücadeleyi sivil katliamı olarak nitelemek, uluslararası güçleri Türkiye'ye müdahaleye çağırmak. Anayasa Mahkemesi de bu akademisyenlere 'Evet ifade hürriyetiniz ihlal edildi' dedi.
Kendilerine tazminat verilmesine ve yeniden yargılanmalarına hükmetti.
Ama olmadı...
Eğer mahkeme başkanı karardan sayılı gün önce bir gazeteye mülakat veriyorsa ve verdiği mülakatta 'kararlarımız birilerini rahatsız ediyorsa doğru yoldayız' mealinde ifadeler kullanıyorsa olmaz, olmamıştır.
Açıkçası tecrübeli bir yüksek yargıç, önemli bir davanın kararı açıklanmadan önce neden böyle bir açıklama yapmak ihtiyacı duyar merak ediyorum. Öyle ya, fakülteden yeni mezun olmuş, bir-iki ay kafasını dinledikten sonra stajyer avukatlığa başlamış toy bir hukukçudan bahsetmiyoruz. Koskoca yüksek mahkemenin koskoca başkanından bahsediyoruz. Üstelik mahkemedeki oylamada lehte ve aleyhte oylar eşit sayıda olduğu için kendisinin görüşünün çoğunluk sayıldığı bir davadan hemen önce bu açıklamaları yapıyor.
Aklıma kötü kötü senaryolar geliyor. Yargıçlar kararları ile değil yersiz açıklamaları ile konuşmaya başlamışsa, tüm bunlar acaba siyasetteki son gelişmelerle mi alakalı diye kuşkulanmak da benim hakkım.
Haksız mıyım?