Sonrasında bu katil şahıs Özel Harp Dairesi tarafından Avustralya'ya kaçırıldı ve hala orda olduğu tahmin ediliyor.
Aynı şeyi-belki daha da manyakça yöntemlerle Esat Oktay Yıldıran Diyarbakır'da yaptı. Esat Oktay'ın Kürt yurttaşlara özel bir garezi vardı, Kürtler'i özellikle ezmek istedi ama Diyarbakır zindanına civar illerden gelen Türkler'e de, ülkücülere de, solculara da, İslamcılara da aynı zulümleri yaptı.
Siyasi hiçbir faaliyeti olmayıp uyduruk bir sokak kavgası ya da çay kaçakçılığı gibi şeyler yüzünden hapse düşmüş insanlara bile öyle işkenceler yapıldı ki bu kişiler tahliye sonrası dağa çıktılar. "Diyarbakır Cehennemi"nden kurtulan birçok kişi PKK'ya katıldı o dönemde. Sonrasında kimi dürüst subayların anlattığına göre zaten o sistematik işkence bu amaçla yapılmıştı...
Diyarbakır Cezaevi, adını 12 Eylül 1980 ihtilalinden sonra yaşanan korkunç işkenceler ile duyurdu. Öyle ki The Times gazetesi tarafından 29 Nisan 2008'de 'Dünyanın en kötü 10 cezaevi' içerisinde gösterildi.
Cezaevi'nin binlerle ifade edilebilecek kadar mağduru var.
Cezaevi mağdurları bir süre önce internet üzerinden haberleşerek o günleri kamuoyuna duyurabilmek için bir site kurdu.
Cezaevinde yapılan işkencelerin süre ve içerik olarak yoğun biçimde yaşandığı, sınırı olmadığı biliniyor. Cezaevinin en tanınmış işkencecisi olarak ise yüzbaşı Esat Oktay Yıldıran gösteriliyor.
Köpeği 'Co' ile anılan Yıldıran için o dönem cezaevinde yatanlar, "Kendini Tanrı sanırdı. Güç ile her şeyi yapabileceğine inanırdı" ifadelerini kullanıyor. "Cezaevinin baş celladı" olarak gösterilen Yıldıran'ın, dönemin 7. Kolordu Komutanı Korgeneral Kemal Yamak ile birlikte Kıbrıs'ta görev yaptığı biliniyor. Yıldıran tarif edilirken, "40 veya 42 yaşlarında, kumral orta boylu bir adamdı.
İnsanlara işkence yaptırmaktan zevk alırdı" deniliyor. Esat Oktay Yıldıran'ın Diyarbakır Cezaevi'nde görev yaptığı dönemin, Türkiye cezaevleri tarihinin en karanlık dönemi olduğuna dikkat çekiliyor.
TANIKLAR ANLATIYOR
Yıldıran'ın Diyarbakır Cezaevi'nde suçlu-suçsuz, örgüt mensubu-sempatizan ayrımı yapmadan insanları ağır işkencelerden geçirmesinin, 1984'te ortaya çıkan PKK'nın büyüyüp gelişmesinde büyük etki yaptığı iddia ediliyor. Dönemin canlı tanıkları, o günleri şöyle anlatıyor: "Koğuşlardan hücrelere alınan mahkûmlar, demirlere bağlanarak, kalaslarla, zincirlerle ağır işkencelere maruz kaldı. Bu uygulamalarda mahkûmların çoğu kan kusuyordu. İşkence sahneleri diğer mahkûmlara da izletiliyor, bu görüntülere dayanamayıp başlarını çevirenler işkence sırasına alınıyordu. Bazı mahkûmlar işkencelere dayanamayarak intihar ediyordu. Mahkûmlar hücrelere sıkıştırılıyor, üzerlerine lağım suları dökülüyor, koğuşlarda kimi mahkûmlara fare ve insan dışkısı yediriliyor, koğuşlarda birbirine tecavüz etmeleri için işkence yapılıyordu. Ölüm orucu ve diğer direnişlerde bulunan tutuklu ve hükümlüler, ölümü kurtuluş olarak görüyordu." Yarın devam edeceğiz...