Evde en çok kaybolan şeyler genellikle en çok kullandıklarımızdır. Mantık bunu kabul etmez ama ev kabul eder. Çünkü ev dediğimiz yer, eşyaların gizli bir hayat yaşadığı, fırsat bulunca yer değiştirdiği bir ekosistemdir.
Mesela kumanda. Televizyonun hemen yanındadır. Gözünüzle görürsünüz. Bir saniye gözünüzü kırparsınız… yok. Kanepe arası, koltuk altı, mutfak, buzdolabı üstü, hatta neden olduğu bilinmeyen şekilde yatak odası çekmecesi. Kumanda asla kaybolmaz; yer değiştirir. Sadece size haber vermez.
Anahtarlar ise "Az önce buradaydım" cümlesinin canlı kanıtıdır. Cebinizden çıkarırsınız, masaya koyarsınız. Beş saniye sonra evden çıkmanız gerekir ve anahtar, evde olmayan tek şeydir. Çantada değildir, ceplerde değildir, akıl sağlığınızda hiç değildir. Sonunda bulduğunuz yer genelde şudur: Az önce baktığınız yer.
Çoraplar ayrı bir vaka dosyasıdır. Makineye iki tane girer, bir tane çıkar. Kaybolan çoraplar hakkında üç teori vardır: 4 Başka bir boyuta geçiyorlar. 4 Tek başına yaşamak istiyorlar. 4 Makine içinde gizli bir sendika var. 4 Bilim bu konuda hâlâ suskun.
Telefon ise en dramatik kaybolandır. Elinizdedir. Ararsınız. Telefon çalar. Ses, telefonun tam olarak elinizin içinden gelmektedir. Ama telefon yine de bulunamaz. En sonunda aynaya bakarsınız, oradadır. Hep oradaydı.
Bir de kalemler vardır. Bir tane lazım olur. Evde 48 kalem vardır ama hiçbiri o an yazmaz. Yazmayan kalemler, yazan kalemlerin kaybolmasına sebep olur. Bu bir döngüdür. Kırılmaz. Sürekli kaybolan eşyalar aslında bize bir şey anlatır: "Beni yerine koymuştun ama farkında değildin." Sonuç olarak eşyalar kaybolmaz. Biz onları psikolojik olarak bir süreliğine tanıyamayız. Ve ev, bunu çok iyi kullanır.