Sinan Özedincik

SİNAN ÖZEDİNCİK

Sarah’nın bize düşündürdükleri

Eklenme Tarihi 19 Eylül 2025

HABERİ
SESLİ DİNLE

00:00 00:00
Tüm Sesli Haberler
Futbolun sahası her zaman sadece yeşil çimler değildir. Tribünler, soyunma odaları, ekranlar ve magazin sayfaları da bu oyunun bir parçasıdır. Ancak ne yazık ki, özellikle futbolcu eşleri bu alanlarda yıllardır klişelere sıkıştırılmış, çoğu zaman haksız bir şekilde "yenge" etiketiyle küçümsenmişlerdir. Sanki onların varlığı sadece eşlerinin gölgesinde olmaktan ibaretmiş gibi… Oysa işin gerçeği hiç de öyle değil.
İlkay Gündoğan'ın eşi Sara'nın geçtiğimiz günlerde Günaydın'dan Ömer Karahan'a söylediği sözler aslında bu önyargıya tokat gibi bir cevaptı. "Biz boş insanlar değiliz" dedi. Haklıydı. Kendisini örnek gösterdi: Altı dil bilen, sunuculuk yapan, oyunculuk kariyeri olan, modellikten para kazanan, kendi ayakları üzerinde duran bir kadın… Bu tabloya bakınca, sırf bir futbolcuya aşık olduğu için küçümsenmesi, "yenge" diye hafife alınması, aslında sadece kadın kimliğine değil, emeğe de büyük bir haksızlık.
Bugün Avrupa'da ve Türkiye'de futbolcu eşlerine baktığımızda benzer örnekler görmek mümkün. Mesela Gerard Piqué'nin eski eşi Shakira… Dünyanın en büyük sahnelerinde şarkı söyleyen, kendi servetini kendi emeğiyle kazanmış bir dünya starı. Ya da Mesut Özil'in eşi Amine Gülşe, kendi kariyerini oyunculukla inşa etmiş, yarışmalarla adını duyurmuş bir isim. Hollandalı futbolcu Virgil van Dijk'ın eşi Rike Nooitgedagt, pazarlama alanında çalışmış, kariyerini eşine göre şekillendirmek yerine kendi hayatını kendi tercihleriyle yönetmiş bir kadın. Liste uzayıp gider.
Buna rağmen hâlâ futbolcu eşlerine "boş" muamelesi yapılması, onlara sanki lüks içinde yaşayan ama hiçbir şey üretmeyen figürler gibi bakılması, aslında toplumsal bakış açımızın ne kadar dar olduğunu gösteriyor. "Yenge" kelimesi elbette sevgiden, şakalaşmadan doğmuş olabilir. Ancak zamanla bu kelime alaycı, küçümseyici bir tona büründü. Kadının kendi varlığını hiçe sayan, sadece eşinin başarısıyla anılmasına neden olan bir etiket haline geldi.
Oysa kadınlar eşlerinin kim olduklarından bağımsız olarak kendi hayatlarını kurabilir, eğitim görebilir, iş dünyasında var olabilir. Sara Gündoğan'ın dediği gibi, "boş" değiller. Onlar da öğreniyor, üretiyor, çalışıyor, kendi başarı hikâyelerini yazıyor. "Yenge" deyip geçmek kolay ama bu söylemin altında küçümseme ve ciddiye almama yatıyor.
Futbol, yalnızca sahadaki on bir oyuncudan ibaret değilse; tribünde bağıran taraftar da, kulübede oturan teknik ekip de bu oyunun bir parçasıysa, o halde futbolcuların eşleri de kendi kimlikleriyle bir birey olarak görünür olmayı hak ediyor. Ve en önemlisi, bunun için eşlerinin soyadına, kazandıkları paraya ihtiyaç duymuyorlar. Onların kendi değerleri, kendi yetenekleri var.
Belki de asıl mesele, toplumun kadına bakışını değiştirmesi. Futbolcu eşlerini vitrin süsü gibi görmek yerine, birey olarak tanımayı öğrenmemiz gerekiyor. Çünkü hiçbir kadın, sadece "yenge" değildir.