Suriye'de 61 yıllık Baas rejiminin yıkılışının birinci yılı geride kalırken, bu coğrafyaya en yakın duran, en ağır yükü omuzlayan ve insanlık sınavını en görünür şekilde veren ülke Türkiye oldu. Milyonlarca insanın evinden, yurdundan edildiği günlerde dünyanın büyük bölümü sınırlarına kilit vururken, Türkiye kapılarını değil, vicdanını açtı. O gün alınan kararlar yalnızca bir göç politikasının değil, bir insanlık duruşunun ifadesiydi.
Bu süreçte tarihin doğru tarafında yer alan isim Cumhurbaşkanı Erdoğan oldu. Hem içeride hem dışarıda türlü baskılara, siyasi hesaplara, ekonomik kaygılara rağmen "kapıları kapatın" diyenlere hiçbir zaman kulak asmadı. "Biz bombalardan kaçan insanlara sırtımızı dönemeyiz" sözünü, şartlar ne kadar zorlaşırsa zorlaşsın geri adım atmadan savundu. Bugün Suriye'de özgürlüğün birinci yılı kutlanırken, Türkiye'nin o zor günlerde sergilediği duruşun anlamı daha da berraklaşıyor: Bu politika yalnızca bir tercih değil, bir medeniyet iddiasının da altını çiziyor.
Türkiye'nin bu insani duruşuna en sert itiraz ise CHP'den ve ulusalcı çevrelerden geldi. Ne zaman mesele Suriye olursa, aynı ezber tekrarlandı: "Açmayın kapıları, karışmayın, müdahil olmayın." Onlara göre Türkiye'nin sınır ötesinde bir vicdanı olamazdı; Türkiye sadece kendi kabuğuna çekilmeli, yanı başında yıkılan şehirleri, enkazdan çıkarılan çocukları, kimyasal gazdan kaçan sivilleri görmezden gelmeliydi.
Ancak bu yaklaşım, hem Türkiye'nin tarihsel sorumluluğunu hem de coğrafyanın acı gerçeklerini inkâr etmekten başka bir şey değildi. Ulusalcı refleks, Suriye meselesini bir insani dram değil, soğuk bir jeopolitik dosya gibi okumayı tercih etti. Yüzbinler evini terk ederken onların tek kaygısı "Aman sınırlarımız karışmasın"dı. Oysa sınır dediğiniz, insanlık çöküyorsa kağıt üzerinde kalan bir çizgiden ibarettir.
Bugün dönüp bakıldığında çok net görülüyor: Eğer Türkiye, o gün bu geniş kapsamlı insani politikayı yürütmeseydi, Suriye'deki dram çok daha vahim noktalara varacak; belki de milyonlarca insan ölüme terk edilecekti.
Türkiye'nin Suriye politikasını eleştirmek elbette mümkündür. Ancak vicdanı devre dışı bırakan bir eleştiri, eleştiri olmaktan çıkar; kör bir refleks hâline gelir. Bugün özgürlüğün birinci yılı kutlanan Suriye'nin yanında yeralan Türkiye, bu reflekslerin çok ötesinde bir yerde duruyor: Tarihsel sorumluluğunun, komşuluk hukukunun ve en önemlisi insanlığın tarafında.