Hasan Basri Yalçın

HASAN BASRİ YALÇIN

Tarihi 14 Temmuz 2018

NATO’da maliyet paylaşımı

BUGÜNÜN değil on yılların konusudur. NATO'nun erken dönemlerinden bu yana maliyet paylaşımı derdi vardır. Ellilerde değil altmışlarda başlar. Ellilerde de örneklerine rastlayabilirsiniz ancak asıl konu olması altmışlardadır.
Çünkü ilk kez o tarihlerde NATO krizleri doğmuştur. O zamana kadar Amerika sorunsuzca harcama yapma eğilimindedir. Özellikle Kore Savaşı sonrası 52'den itibaren Amerika kesenin ağzına açar ve hiçbir karşılık beklemeden harcama yapar.
Genişletilmiş caydırıcılık stratejisi çerçevesinde Amerika tüm NATO üyesi ülkeleri nükleer şemsiyenin altına alır. Sadece askeri olarak değil Marshall yardımları aracılığıyla da Avrupa'yı ekonomik olarak yeniden inşa etmeye başlayan Amerika bu tarihlerde yaptığı harcamaları hiç sorgulamaz. Fakat 62 Küba Füze Krizi sonrasında uluslararası sistemde doğan denge durumu nedeniyle birçok ülkenin NATO'a bakışı değişmeye başladı. Mesela 66 yılı itibariyle Fransa artık NATO'nun askeri kanadından çıktığını açıklayacak.
Füze krizi sonrasında kendisini güvenliğinin göz ardı edildiğini düşünen Türkiye'de bile NATO'ya olan güven azalacak. Hatta Amerika'nın hep en yakın müttefiki olan İngiltere'yle dahi Skybolt krizi yaşanacak. Yine bu tarihlerde Amerika'da ilk kez müttefiklerin ve NATO'nun değeri sorgulanır hale gelecek. İşte böyle bir ortamda Amerikalılar kendilerine sadık olmadığını düşündükleri müttefikleri için fazla maliyete katlandığı inancına sahip olmaya başladılar. Halbuki ittifakın büyük ortağı olarak şoför koltuğunda oturduğunuz otobüsten en az sizin şikayet etmeniz beklenir.
Fakat Amerika'da hem siyasal elitler hem de çoğunlukla vatandaş sıkça bu sorgulamayı yaptı. Sıkça otobüsteki yolculardan şikayet etti. Özellikle Amerika ile Sovyetlerin ilişkilerinin rahatladığı dönemlerde NATO'nun bir yük olduğu iddiası dile getirildi.
Fakat rekabetin kızıştığı dönemlerde bu tür sorgulamalar daha az yapılır hale geldi. Yani seksenli yıllarda İkinci Soğuk Savaş dönemine girildiğinde Amerika harcamalara yeniden hız verdi ve çok daha az şikayet eder oldu.
Aynı şekilde Yunanistan gibi otobüsten inen yolcular da otobüse geri dönmeye çalıştı. Doksanlı yılarda bir yandan otobüse binme telaşı bir yandan da zafer coşkusu vardı. Yeni ortakla coşku havası içinde dahil olurken, şoför aslında hep maliyeti dile getirdi. Fakat özellikle yeni yolcular NATO'yu ucuz seyahatin garantisi olduğu için tercih eden otostopçular gibiydi. Bulgaristan ve Romanya gibi ülkeler katkı yapmak bir kenara katkı bekliyordu. Amerika ise yolcuların bu halinden rahatsız olsa da direksiyonda olmanın tadını da çıkarttı. Fakat son beş altı yıldır Amerika seyahat etmeyi bıraktı.
Obama dünya turu yerine Amerika topraklarına çekilmeyi tercih ederken, Trump eğer hem otobüsü otoparka çekmek istiyor hem de yolculara daha pahalı bilet kesmek istiyor. Amerika daha sert bir rekabet ortamına girmediği müddetçe de bu karşılıklı uyuşmazlık devam edecek. Amerika başta Almanya olmak üzere tüm ortaklardan yüzde iki barajının üzerine çıkmalarını isteyecek. Diğerleri de bunu geçiştirmenin bir yolunu illa ki bulacak.
Amerika'nın bu parayı alabilmesi diğer ülkeler üzerinde bir tehdidin artmasına bağlıdır. Mesela Rusya Avrupa'yı daha doğrudan ve askeri olarak tehdit ederse o zaman Avrupalılar NATO'ya daha fazla ödemeye razı olabilir. Ama paradoks tam da burada. Böyle bir tehdit dolduğunda zaten Amerika Avrupalıların yapacağı ödemeye bakmadan onları korumak için öne atlayacak ve bunun için de para talep etmeyecektir. Çünkü Avrupa'daki hakimiyetini devam ettirmek isteyen Amerika bu hakimiyetin kıymetinin ancak tehdit altındayken anlayacaktır.