O bahçelere girmenin de, o bahçelerden kaçmanın da özgürlüğünü hissederdik yırtık gömleklerimizle.
Rüzgar eşlik ederdi bize.
Rüzgar ve gül iklimiydi.
Aile kavramı kutsaldı. Şerefini omuzlarında taşırdı babalar.
Bir radyomuz vardı, arkası yarınlarımız.
Kimse kimsenin malını çalmazdı.
En fazla gelinlik çalardı delikanlılar, gelin etmek için sevdiklerini.
Yoksulluk ve sevda iklimiydi.
Sonra gençlik yıllarımız.
Başkaldırırdık haksızlıklara. Kendimize bile muhaliftik, sadece iktidarlara değil.
Boyası eskimiş duvarlara isyanlarımızı yazardık, renkli renkli. İstediğimiz sadece bağımsız Türkiye'ydi.
Kan ve zulüm iklimiydi.
Ankara'nın, gençlerine hücum ettiği yıllarda, İstanbul'da öğrenciydik.
Bankalar faize hücum ediyordu o yıllar.
Soysuz bankerleri bile kurtardılar da, işçileri, öğrencileri katlettiler. İnsanları kullandılar deney fareleri gibi, birbirlerine kırdırdılar. Ülkenin gençliğine de kıydılar, geleceğine de...
Talan iklimiydi.
Şimdi burunları çelikten kokainman şarkıcıların, topluma önderlik ettiği bir yolculuktayız. Şimdi gazetecilerin kendilerini pazarladığı popülerlik yarışını izliyoruz.
Ruhlar değil, bedenler para ediyor.
Amerikan patentli sözde aydınlar, memleketi satıyor.
Ev kirasını bile ödeyemeyen babaların, utancından evlerine giremediği bir düzen yaratıldı.
Yükselen değer alçaklık.
Daha yaşanacak çok şeyimiz var.
Bu puştluk, ihanet ve para ikliminde.