Ergün Diler

ERGÜN DİLER

Tarihi 18 Kasım 2021

Politika!

ANKARA kaynıyor... 50+1 tartışmaları, Merkez Bankası'nın alacağı faiz kararı, fısıltılarla konuşulan KABİNE değişimi, dövizin geldiği yer...
Bizler YAKICI konuları konuşurken bile İDEOLOJİLERDEN gideriz.
Aynı okulda okuyan, aynı havayı teneffüs eden, aynı iftar sofrasında buluşan insanları bir ve benzer sayarız. ŞABLONLARLA değerlendirme yaparız...
Oysa siyasette POLİTİKA önemlidir... SAĞ'dan da SOL'dan da gelse bakılması gereken POLİTİKANIN kendisidir!
Kişi değil izleyeceği politikadır önemli olan!
Çünkü POLİTİKA'nın dünya ölçeğinde karşılığı vardır. Çok kişi bunu bilmez. Iskalanan da budur!
AK PARTİ 2002'de iktidara geldiğinde ERDOĞAN partisinin içinde yalnızdı. Bence o dönem bu gerçeği kendisi de bilmiyordu. YASAKLIYDI.
Deniz Bey'in desteğiyle yani o günkü CHP'nin hamlesiyle önü açıldı. Deniz Bey, Erdoğan'ı çok sevdiği için bunu yapmıyordu. Atılan adımın gittiği yer Abdullah Bey'di. CHP, Abdullah Bey'in AK PARTİ'yi tamamen ele geçirmesini engellemek istiyordu. Bu nedenle Erdoğan'ın tasfiyesinin önüne geçilmesi gerekiyordu. DENİZ BEY bunu yaptı. Sonra kendisi bir kasetle gitti! Deniz Bey, Abdullah Gül'ün CUMHURBAŞKANLIĞI adaylığı için tozu dumana katıyor 367 krizini çıkartıyordu. Kemal Bey ise Gül ile hiçbir sorun yaşamıyordu. Yani aynı HATTAN gelen isimlerin aynı politikayı gütmediklerini anlamak şarttı! Aynı örnek Devlet Bey ile Meral Hanım için de geçerliydi. MİLLİYETÇİ taban iki partiyi de kapsıyordu. Peki aradaki fark neydi? Neden aynı çatı altında değillerdi?
Cevap çok şeyi anlatıyordu! Meral Hanım DİJİTAL PARA modeli olan tek siyasi organizasyondu. Farklıydı!
KÜRESEL SERMAYEYE hiç uzak değildi.
Erdoğan, yasağı kalkıp geldiğinde HAZIR BİR KABİNE buldu.
Dolayısıyla hükümetin politikaları da hazırdı! Abdullah Bey baştan beri AVRUPA BİRLİĞİ yanlısı politikalarıyla biliniyordu. Gizli de değildi. AK PARTİ kurumsal olarak da gelirken bunları söylüyordu. Abdullah Bey ile Tayyip Bey'in Türkiye'yi dünya üzerinde konumladıkları yer farklıydı! Abdullah Bey ve arkadaşları Türkiye'yi KÜRESEL ANLAYIŞLA bütünleştirmek istiyor, Tayyip Bey ise ULUSAL BAKIŞ AÇISINI canlı tutuyordu. İKİ EKOLDÜ canlı olan... Hiç biri ayıp ya da günah değildi. ANLAYIŞ farklıydı. Olan buydu.
KÜRESELCİ anlayışta DEVLETİN ana hatlarıyla bu kadar güçlü olması istenmezdi. ORDUNUN son sözü söyleyen olmasına tahammül edilemezdi.
Sivil toplum öndeydi yani... Tayyip Bey'in bakışında ise DEVLET yaşaması ve korunması gereken bir yapıydı. Kabaca durum böyleydi...
Biraz çekilip uzaktan baktığınızda KÜRESEL POLİTİKALARI önde götüren isim olarak KEMAL BEY'i görmek zor değildi. YABANCI BÜYÜKELÇİLERE yazdığı KANAL İSTANBUL mektubu aslında her şeyi anlatıyordu. Kemal Bey mektubunda "İklim kriziyle mücadelenin ortak sürdürülmesi için dünyamızın geleceği adına bu çağrının yapılması zorunlu bir hal almıştır. Bütün dünyanın iklim krizinin yıkıcı etkileriyle mücadele içinde olduğu bir süreçte, 'Kanal İstanbul' gibi ekosistem bütünlüğünü bozarak, doğaya geri dönüşü olmayan zararlar verecek bir projenin desteklenmesi, doğanın korunması ve iklim krizi ile mücadeleye taban tabana zıt niteliktedir..." sözleriyle Obama-Biden ekolünün başlattığı rüzgara destek verdiği gibi DÜNYA Üzerindeki konumunu belli ediyordu.
ABD Başkanı Biden'a uzak olmadığını mektupta kullandığı dil üzerinden anlatıyordu. "SIR" olan bir şey yoktu yani... Aynı zaman diliminde OSMAN KAVALA için 10 BÜYÜKELÇİ uyarıda bulunuyordu! ABD-FRANSA-ALMANYA- HOLLANDA-İSVEÇ- NORVEÇ-FİNLANDİYA-DANİMARKA-
KANADA-YENİ ZELANDA büyükelçileri "KAVALA DERHAL SERBEST KALSIN" çağrısı yapıyordu. Osman Kavala'nın haksız yere hapiste tutulduğunu söyleyen ve mektuba imza atan FİNLANDİYA Büyükelçisi Ari Maki de sonrasında Abdullah Bey'i ziyaret ediyordu... Peki Kemal Bey Kavala ve Demirtaş'ın içeride haksız yere tutulduğunu söylüyor muydu? Elbette...
Soros'u ya da arkasındaki büyük gücü tartışırken hep eksik kalıyorduk.
KÜRESEL SERMAYEYİ görmek yerine isimlere bakıp saplanıyorduk.
OYSA POLİTİKALAR ÖNEMLİYDİ! Başkan Erdoğan da bunu bildiği için gördüğü için FAİZE SAVAŞ AÇTI... Ülkeyi yönetebilmesi için BAŞKANLIĞIN ŞART olduğunu düşünüyordu. Karşı blok ise ısrarla PARLAMENTER SİSTEM diyordu.
Herkes izleyeceği POLİTİKALAR açısından haklıydı... PARLAMENTER SİSTEMDE yönetimin en az YÜZDE 50'si KÜRESEL ANLAYIŞA TESLİM EDİLİRDİ. Başkan Erdoğan ile Devlet Bey bunu istemiyordu. Karşı taraf da PARA ÜZERİNDEN bastırıyor, razı etmeye çalışıyordu...
Biden ne F-16 konusunda ne de F-35 konusunda yeşil ışık yakıyordu!
DEMOKRASİ ZİRVESİ'ne Erdoğan'ı davet etmiyordu. SOROS'un ruhunun gezdiği DEMOKRATLAR böylece Kavala'dan Kanal İstanbul'a, faiz indiriminden Kemal Bey'in HELALLEŞMESİNE kadar uzanan yelpazede kendilerine sağlam bir yer buluyordu... Mesele isimler değil POLİTİKALARDI... Tayyip Bey ile Abdullah Bey birlikte parti de kursalar çok farklılardı. Tıpkı CHP'nin liderleri Deniz Bey'in Kemal Bey'den çok farklı olması gibi...
KÜRESEL ANLAYIŞIN İTTİFAKI olan MUHALEFETİN uzun zamandır Erdoğan'ı tasfiye etmek için ince ince çalıştığı gerçekti. AK PARTİ'de görülmeyen buydu... Erdoğan'ın atacağı adımlar geleceği şekillendirecekti.
Çok önemliydi...