Amerikan Wall Street Journal'ın geçtiğimiz günlerde yayımladığı haber, Avrupa başkentlerinde zaten yüksek olan tansiyonu iyice artırdı. Haberde Trump yönetiminin Rusya ile gizli temaslar yürüttüğüne dikkat çekiliyordu. Trump'ın ikinci dönemi, Avrupa ekonomisinin zayıf beklentileri üzerine adeta ağır bir kaya gibi düşmüş durumda. Küresel tarifelerdeki belirsizlik ABD ekonomisine "rest çekme" planları kuran Avrupa ülkelerinde paniği artırdı. Üstüne bir de Rusya'nın Ukrayna işgaliyle sarsılan kıta, "Kendi güvenliğimizi kendimiz sağlamazsak yok oluruz" fikrini artık yüksek sesle dile getiriyor. Avrupa'nın elindeki en büyük kozlardan biri olarak görülen yaklaşık 2.5 trilyon dolarlık ABD tahvili ise tartışmaların merkezinde. Birkaç AB ülkesinin lideri, ABD ile Rusya arasında bir anlaşma açıklanır açıklanmaz bu tahvilleri satışa geçebileceklerini ima ediyor. Peki bu gerçekten ABD'yi zor durumda bırakabilecek bir hamle mi? Avrupa'nın elindeki tahviller önemli olsa da ABD ekonomisini yıkacak bir güç olarak görülmüyor. Buna rağmen Avrupa hükümetleri ve şirketleri, enerji ve iklim teknolojilerinden savunmaya kadar uzanan geniş bir alanda yeni ortaklıklar arıyor. Çünkü herkes biliyor ki: Eski dünya düzeni çatırdıyor ve yeni düzen şekillenirken masada olmayan, oyunun dışında kalacak.

Bu noktada dikkat çeken iki büyük yönelim var. İlki: Güvenlik. Fransız, Alman ve İtalyan medyasında son dönemde sıkça duyulan bir cümle var: "Avrupa güvenli olmak istiyorsa, Türkiye'yi tek çare olarak görmek zorunda." Bu ifade artık fısıltı değil; adeta çığlık. NATO'nun askeri kapasite dağılımı, göç yönetimi, bölgesel riskler ve enerji koridorları hesaba katıldığında Türkiye'nin jeopolitik ağırlığı reddedilemez. İkinci adım ise Körfez sermayesi. Avrupa'nın dev şirketleri birer birer Körfez'e kapı açıyor. İngiliz Rolls- Royce, Katar'dan aldığı 1 milyar sterlinlik yatırımla nefeslenirken, Almanya'nın dev kimya şirketi Covestro, Abu Dabi Ulusal Petrol Şirketi tarafından 15 milyar euroya satın alındı. İtalya ve Hollanda'da da benzer çağrılar artıyor. Sermayenin yönü belli: Para, güvenli liman arıyor; Avrupa ise yeni ortaklara eskisinden çok daha açık. Kıtalararası hamleler sıradanlaştı, diplomasi ile ekonomi arasındaki çizgi neredeyse görünmez hâle geldi. Her ülke kendi satrancını oynuyor. Bu arayışın gerilimi mi artacak, yoksa yeni bir denge mi kurulacak? Önümüzdeki dönemde bu sorunun cevabını, ülkelerin attığı adımlar belirleyecek. Şimdilik kesin olan tek gerçek: "Dünya artık eski dünya değil. Avrupa da o güçlü eski Avrupa değil. Bu yüzden, kimse eski ezberlerle yol alamayacak."

KARANLIK GÖLGE
Spor dünyası bugün yalnızca rekabetin, emeğin ve heyecanın sahnesi değil; aynı zamanda devasa bir suç ekonomisinin hedef tahtasında. Üstelik bu öyle küçük bir tehdit değil. Birleşmiş Milletler'in 2021'de açıkladığı rapora göre yasa dışı bahis ve kumar hacmi 1.7 trilyon dolara dayanmıştı. Aradan geçen dört yıl içinde teknolojinin gelişmesi, suç ağlarının derinleşmesi ve bahis platformlarının küreselleşmesiyle bu rakam 2 trilyon doları aştı. Bu, dünya ekonomisinde birçok ülkenin yıllık bütçesinden daha büyük bir karanlık ekonomi demek. Bu kirli düzenin göbeğinde kimler mi var? Oyuncular, teknik direktörler, başkanlar, hakemler... Yani sporun omurgasını oluşturan herkes. Şike, manipülasyon, tehdit, kara para aklama... Hepsi bu devasa balonun içinde. INTERPOL'ün uzun süredir yürüttüğü küresel SOGA (Futbol Kumar Operasyonu) bunun büyüklüğünü gözler önüne seriyor. Bu operasyon 20 bini aşkın tutuklama ile sonuçlandı. Ama suç örgütleri pes etmiyor, çünkü teknoloji onlara yeni kapılar açıyor. Bugün yasa dışı bahis çeteleri, uydu sinyallerini hack'leyip canlı yayınlara yayıncı kuruluşlardan önce erişiyor. Bu birkaç saniyelik avantaj, milyonlarca dolar kazandıran bahislerin önünü açıyor. Türkiye bu karanlık para ağını hedef alan en kapsamlı operasyonlarından birini başlattı. Kimsenin gözünün yaşına bakılmayacak. Bu kirli düzeni besleyen, para akışını sağlayan, sistemi koruyan herkes için hesap vakti. Sporun gerçek ruhu, adaleti bu kirli çember kırıldığında ayağa kalkabilir.

10 BİN YILLIK SAAT
Dünyanın dört bir yanında insanlar zamanı yakalamaya çalışırken, Teksas'ın çorak ve tenha Sierra Diablo dağlarında bambaşka bir çaba sürüyor. Amazon'un kurucusu Jeff Bezos, zamanı unutturmaya çalışan bir saat hayali kuruyor. 150 metre yüksekliğindeki "Clock of the Long Now" sıradan bir saat değil. Bu saat, modern teknolojinin her saniyeyi milyarlarca kez ölçebilen atom saatlerine meydan okuyan bir fikirle inşa ediliyor. Teknolojik devrimler, siyasi çalkantılar... Ne olursa olsun ayakta kalacak bir zaman anıtı. 42 milyon dolar harcadığı bu saat, Bezos'un belki de servetinden çok büyük bir iddianın simgesi.