Ekrem Kızıltaş

EKREM KIZILTAŞ

Tarihi 29 Kasım 2019

Haydi söyle!..

20 Kasım'dan sonraki birkaç günü tarihten silebilmek mümkün olsa, bedeli ne olursa olsun, Kılıçdaroğlu gerekirse bir fon kurup öder ve bunu sağlardı. Ancak, böyle bir şey mümkün değil.

'Külliye'deki CHP'li' iddiasından sonraki gelişmeleri yaşanmamış kabul etmek de, mümkün olmayacak şeyler arasında. Ancak CHP Lideri bunun olabileceğine inanıyor olmalı ki, kendisi öyle kabul ediyor ve herkesin de böyle kabul etmesini istiyor.

Yine de, herkesi kontrol edemeyeceğini bildiği için olsa gerek, konunun CHP'lilerce konuşulmasını yasaklıyor Kılıçdaroğlu. Ancak 'Külliye'deki CHP'li' yalanı ile ilgili gelişmeleri başkalarının konuşmasını engelleyebilmek için yapabileceği bir şey yok.

Dolayısıyla, özellikle de Talat Atilla'nın açıklamalarından sonra artık kesinleşen 'Külliye'deki CHP'li yalanının CHP Genel Merkezi'nden kaynaklandığı ve genel başkanın da bundan haberdar olduğu gerçeği, konuşuluyor ve konuşulacak.

Ortaya atıldığında haberi olduğunu söyleyip sonra bunu tevile çalışan ve durum iyice ortaya çıkınca parti içinde konuşulmasını yasaklayan 'demokrat' Genel Başkan Kılıçdaroğlu'nun bir başka şanssızlığı da, CHP çelik çekirdeğinin dışında kimseyi ikna edememiş olması.

Konuyu konuşabilmeye izinli Genel Başkan da Parti Sözcüsü de, Rahmi Turan'ın, Talat Atilla'nın ve Muharrem İnce'nin söyledikleri ile meselenin aldığı halden habersizmiş gibiler. 20 Kasım'a takılıp kalmış bu ikilinin söyleyebildiği tek şey, kumpasın CHP'ye yönelik olduğunu tekrarlayıp durmak…

Niyet ne olursa olsun, meselenin Cumhurbaşkanlığı ve AK Parti ile herhangi bir alakası olmadığı açıkça ortaya çıkmışken, CHP adına yapılabilen açıklamalarda aynı teranenin sürdürülmesinin, aklıselim sahibi CHP mensuplarınca nasıl karşılandığı, konunun en dikkate değer yanı.

Kaçış yok!..

Ancak hemen her ağzını açtığında söylediklerine nazaran, mevcut mesele CHP Genel Başkanı açısından da ciddi bir problem. Şimdiye kadar oldukça iddialı bir şekilde dile getirdiği birçok hususlarla ilgili çeşitli teviller yapılabilse de, 'Külliye'deki CHP'li' meselesinin artık tevil kaldıracak bir tarafı kalmadı.

Muharrem İnce'nin 24 Haziran gecesi kaçırıldığı yalanını önce ortaya atıp sonra da buna inanan ve 'siyasi şizofren' olarak nitelenebilecek bir kesim dışındakilerin kesinlikle inanamayacakları bir durum var ortada.

Bunların büyük bölümünün de, öyle istendiği için ikna olmuş gözükseler de işin doğrusunu öğrenmeyi çok istedikleri varsayılabilir. Merak, insanoğlunun en temel özelliklerinden birisidir, malum.

Türkiye kamuoyu ve bu arada pek sesleri çıkmayan CHP kitlesi, üst perdeden ve ne alakası varsa Çin Seddi filan karıştırdığı açıklamalar yerine, Kılıçdaroğlu'ndan konunun esasını anlatan bir açıklama bekliyorlar.

CHP Lideri, parti sözcüsü ya da iftiranın kaynağı CHP'li 'aktif' milletvekili çıkıp gereken açıklamayı yapmadığı müddetçe, sular durulacak gibi değil.

Baskılar arttıkça, Talat Atilla'nın da kaynağını açıklamak mecburiyetinde kalması ihtimal dahilinde. Bu ise Kılıçdaroğlu'nun zaten kalmamış güvenilirliğine vurulmuş son darbe olur.

'Külliye'deki CHP'li' yalanı ile ilgili gelişmeler, Kılıçdaroğlu'nun yalanları hanesine eklenecek yeni bir vaka demek.

Konu ile ilgili CHP'de yaşanabilecek muhtemel gelişmeler, ayrı bir mesele. Ancak sadece 'Külliye'deki CHP'li yalanı ile ilgili gelişmeler bile CHP zihniyetini anlamak ve ondan uzak durmak için yeterince bilgi verici.

Netice olarak söylenebilecek olan da, eninde sonunda bu işin gerçeğinin mutlaka ortaya çıkacağı... Kaçış yok yani…