Ekrem Kızıltaş

EKREM KIZILTAŞ

Tarihi 6 Eylül 2019

‘Manda’ meselesi...

Kimilerine halkımızın camış, camız, dombey, kömüz gibi isimlerle andığı büyükbaş hayvanı hatırlatsa da, 'manda' kelimesi, kısaca 'bir başka ülkeyi yönetme yetkisi' manasına gelen İngilizce 'mandate' kelimesinin Türkçe karşılığıdır da. Siz buna vesayet veya müzaheret de diyebilirsiniz tabii…

'Manda' konusunun bizde, özellikle I. Dünya Savaşı sonrası günlerde sıklıkla gündeme getirildiği bilinir. Osmanlı'nın tekrar ayağa kalkabilmesi mümkün olmayacağı düşüncesiyle güçlü ülkelerden birinin 'mandater' yönetimi altına girilmesi gerektiğini savunan çevreler, bu yönde ciddi çalışmalar da yapmışlardı.

İngiltere yanında o dönemde yeni palazlanmaya başlayan ve nispeten tarafsız bir güç olarak kabul edilen ABD de manda yönetimi savunucularının tercihleri arasındaydı.

İngiliz Muhipleri (dostları) Cemiyeti, adından da anlaşılabileceği gibi İngilizlerin; Wilson Prensipleri Cemiyeti de ABD'nin mandası, vesayeti ya da -muğlaklaştırılmış bir ifadeyle-, müzaheretini savunuyorlardı.

Böylesi bir vasatta, Eylül 1919'da toplanan Sivas Kongresi'ne katılan delegelerden bazılarının da, 'eldeki mevcut imkanlar, silah ve cephaneyle Kurtuluş Savaşı vermenin güç olacağı kanaatiyle Amerikan mandasına girmenin en mantıklı yol olacağını' dillendirdikleri, bilinir.

I. Dünya Savaşı'nın sonuna doğru, dönemin ABD Başkanı Woodrow Wilson tarafından açıklanan ilkelerin, özellikle de yenilen ülkelerde bir ABD sempatisi oluşturması, ABD mandasını savunanların gerekçeleri arasındadır.

Oysa, görünüşte savaşı bitirmeyi ve insanların barış içinde yaşayabileceği şartlar amaçlayan Wilson İlkeleri'nin, zinde bir güç olarak sahaya çıkan ABD'nin müstakbel çıkarlarına yönelik olduğunun anlaşılması da, uzun sürmeyecektir.

'Ya devlet başa...'

Çeşitli tartışmalardan sonra, Sivas Kongresi'nde 'manda ve himaye asla kabul edilemez' kararı alınır. İyice pekiştirilen milli mücadele kararlılığı da bütün dünyaya ilan edilir.

Bundan sonra nelerin yaşandığını ve bir daha artık ayağa kalkamayacağı düşünülen milletimizin karşı karşıya bulunduğu zor şartlara rağmen mücadele ederek, istiklalini nasıl kazandığını biliyoruz.

Şükür ki, eğer manda yönetimi kabul edilmiş olsaydı 'Bağımsız Türkiye ne zaman kurulabilirdi' sorusunun cevabı ile alakalı kafa yormamıza gerek yok. Ancak yine de fikir sahibi olmak isteyenler, o dönemde başkalarının kontrolüne giren çevremizdeki bazı ülkelerin bağımsızlık tarihlerine bir göz atabilirler. Gerçekten bağımsız olup olmadıklarına da...

100 yıl önce manda yönetimi isteyenler arasında, 'zayıf ülkeleri, kendi kendilerini yönetecek bir düzeye eriştirip, bağımsızlıklarına kavuşturuncaya kadar Milletler Cemiyeti adına yönetmek için bazı büyük devletlere yetki verilmesi' uygulamasının neticelerine şahit olduktan sonra, 'iyi ki manda yönetimi kabul edilmemiş' diyenler çoğunluktadır herhalde.

Cumhurbaşkanımızın Sivas Kongresi'nin 100. Yıldönümü törenlerindeki, "Sivas Kongresi kararları milletin en zor zamanlarında bütün dünyaya haykırdığı bir bağımsızlık manifestosudur. Bir asır sonra bir kez daha tekrarlıyoruz ki evet, manda ve himaye asla kabul edilemez" şeklindeki sözleri, tarihimizi hatırlatma yanında, bir mesaj olarak da değerlendirilebilir.

Kimsenin manda ve himayesinin kabul edilmeyeceği hususunda kararlılık vurgusu yapan Cumhurbaşkanımızın, aradan geçen 100 yıla ve alınan onca mesafeye rağmen hala ülkemizin vesayet altına girmesi gerektiğini düşünenleri de uyardığını, söyleyebiliriz.

'Ya devlet başa, ya kuzgun leşe' sözü, boşuna değil...