Ekrem Kızıltaş

EKREM KIZILTAŞ

Tarihi 26 Ekim 2018

Eski hastalık…

Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi'ne geçişle birlikte Yasama Yürütme ve Yargı'nın birbirlerinden net olarak ayrıldıklarını ve eskiden olduğu gibi mesela 'jüristokrasi' kokan davranışlarla karşılaşmayacağımızı düşünüyorduk.

Jüristokrasi yani 'hakimler yönetimi' konusu, ülkemizin yakın tarihte epeyce başını ağrıtmıştı. Anayasa'nın belirlediği alanı zorlamaya meraklı yüksek mahkemeler, almamaları gereken türden, teknik tabiriyle 'keen lem yekun' yani 'yok hükmünde' kararlar alıyorlardı.

Anayasa'nın metnine ve ruhuna aykırı, dolayısıyla hukuk dışı olan bu kararların en acı tarafı da, ilgili mahkemelerin son merci olmaları dolayıyla bağlayıcı olmalarıydı. Kimsenin içine sinmiyor olsa da, mecburen uygulanmak zorunda kalınan kararlardı bunlar.

Türk Milleti adına karar veren bazı yüksek mahkemelerin inanç ve değerlerimizle ile açıkça çatışan kararlar almaları, sıradan bir durumdu eskiden.

ABD ve başka bazı ülkelerin mahkemelerinden gelen talepleri mecburen kabul ettikleri halde, ülkemiz mahkemelerini kaale almayan Twitter ve benzeri bazı uluslararası kuruluşlar lehine verdikleri kararlar ise, iç karartıcıydı…

Çeşitli düzenlemelerin ardından Nisan 2017'de referandumla kabul edilen Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi sonrası, yüksek yargının kendi alanının dışına taşmamasını temin edebilmek için de bazı düzenlemeler yapılmıştı.

Bu düzenlemelerin yeterli olup olmadığı ve ilgili kuruluşların alanlarının dışına taşma eğilimi gösterip göstermeyecekleri, süreç içinde belli olabilecek bir husustu.

Bu kuruluşlardan birisi olan Danıştay'ın kendisine beş yıl önce yapılan bir başvuru üzerine geçtiğimiz günlerde aldığı bir karar, 'eski hastalığın tekrar nüksedebileceğini' gösterdi.

Yok hükmünde ise…

Aslında devletin danışma organı olan Danıştay, 2013'te Yürütme tarafından kaldırılan 'Andımız'la ilgili kararıyla, 'istişare edilen organ' olmanın ötesine geçerek, kanun koyuculuğuna soyundu.

Danıştay'ın görevi Anayasa'nın 155. Maddesinde şöyle belirlenmiş: "kanunla gösterilen davaları görmek, kamu hizmetleri ile ilgili imtiyaz şartlaşma ve sözleşmeleri hakkında iki ay içinde düşüncesini bildirmek, idarî uyuşmazlıkları çözmek ve kanunla gösterilen diğer işleri yapmak…"

Ne Anayasa ve ne de kendisiyle ilgili kanun maddelerinde, Danıştay'ın kanun koyucu gibi davranabileceğine dair herhangi bir ibare yok. "Hiçbir kimse veya organ kaynağını Anayasadan almayan bir Devlet yetkisi kullanamaz" kuralı da, Anayasa'nın temel esaslarından…

Yürütme yetkisi ve görevinin, Cumhurbaşkanı tarafından, Anayasaya ve kanunlara uygun olarak kullanılıp, yerine getirileceği de Anayasa'da açıkça yazılı…

Danıştay'ın yargı yetkisinin idarî eylem ve işlemlerin hukuka uygunluğunun denetimi ile sınırlı olduğu ve hiçbir surette yerindelik denetimi şeklinde kullanılamayacağı, ilgili herkesin bildiği bir esas.

Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan'ın şu sözleri, konuyu anlamak açısından yeterli:

"Yasayı uygulamak yerine yasa koyucu gibi hareket etmek, hukuka uygunluk denetiminin sınırlarını yerindelik denetimini de içine alacak şekilde genişletmek asla doğru değildir… Ben, merak ediyorum, yerindelik görevi veya hakkı idareye mi ait yoksa yargıya mı ait?.. Bir taraftan kalkıp bunların ayrılığından bahsediyoruz. Diğer taraftan bakıyorsunuz, yerindelik yetkisini de yargı kendinde kullanıyor. Böyle bir şey olamaz."

Bu tür kararların alınması engellenemiyorsa, uygulanmamaları için bir yol bulmak gerek galiba…

Öyle ya; 'yok hükmündeki' kararları neden uygulamak zorunda olalım ki?..