Ekrem Kızıltaş

EKREM KIZILTAŞ

Tarihi 30 Ekim 2017

Olağan şüpheli...

Gezi Olayları'nı bütün dertleri yeşillikleri korumak olan masum birtakım gençlerin çıkardığına olan inancını halen korumakta olan vardır muhakkak. Birilerinin esas maksatlarını gizlemek için oluşturdukları algıların gerçeklerin yerine ikame edildiği bir ülkede yaşıyoruz çünkü.
Algılara önem verenler, Gezi Olayları'nın bir aşamasında taleplerini bildirmek üzere Ankara ile görüşenlerin Kanal İstanbul, 3. Havalimanı, Yavuz sultan Selim Köprüsü gibi konuları gündeme getirmelerini de, .başka türlü algılar sebebiyle makul bulmuşlardır zaten. Bu süreçte eylemcileri makul olmaya, kırıp dökmekten ve yağmalamaktan vazgeçmeye çağırmamış olmalarının da unutulduğunu zannediyorlardır muhakkak...
Emniyet ve yargı üzerinden yapılmaya çalışılan bir darbe olduğu konusunda kimsenin şüphesi kalmamış olması gereken 17-25 Aralık meselesine bakışlarında fluluk hakim olanlar da var halen. Açıkça dile getiremiyor olsalar da, yapılan girişime bahane olarak gösterilenlerin doğru olması gerektiğini düşünüyor, hatta temenni ediyorlar içten içe.
15 Temmuz, ülkemizle alakalı çeşitli hesapları olan birtakım mihrakların FET Ö üzerinden bizleri teslim alma girişimi, hepimizin gözleri önünde yaşandı. Akla gelebilecek bütün şüphelerden ari olarak hem de...
Ancak yaşanan o vahim olayın aslında bir senaryo olduğunu iddia etmekle başlayıp, bu saçmalık alıcı bulmayınca da kontrollü darbe iddialarına sarılanlar oldu.
Bütün bunlar ve bunlarla benzer garipliklerin arka planında, hak etmedikleri halde vaktiyle bu ülkeyi yönetme mevkiinde bulunanlar ve beraberindekilerin travmaları yatıyor aslında. Ülkeye mutlaka kendilerinin hükmetmesi gerektiğine olan inançlarını halen muhafaza ediyor bu kesim mensupları.

​MUTLAK SUÇSUZ...
Reel olarak karşılığı olmayan bu hükmetme beklentisinin ete kemiğe bürünebilmesi için, iktidardaki kadronun kenara çekilmesi gerektiğini düşünüyor ve bu gayeye hizmet ettiklerine inandıkları her türlü girişime gönüllü asker yazılıyorlar.
İktidardaki kadroya zarar verebileceğini düşündükleri bu girişimler, doğrudan ülkemizi ve milletimizi hedef alıyor olsa bile, destekçiler açısından değişen bir şey yok. Önemli olan, düşman olarak gördükleri kadronun işbaşından çekilmesi sadece. Bunun için ülkemizin ödemek zorunda kalabileceği yüksek faturalar da umurlarında bile değil...
Büyükada'da birtakım karışıklıklar tezgahlamak üzere toplandıkları düşünülen ve tutuksuz yargılanmak üzere serbest bırakılan kişiler, Almanların her nedense sıkı bir şekilde korumaya çalıştıkları bir gazeteci, ABD konsolosluğunun kendisine diplomat statüsü vermediği halde telefonunu diplomatik kabul ettiği 'yerel görevli' ve son olarak ta, isminin önüne değişik sıfatlar getirilen Osman Kavala...
Bunların her birisi ile ilgili adli süreç devam ediyor. Ancak, sureta haktan gözükenlerin de aralarında bulunduğu birileri, ısrarlı bir şekilde bu kişileri 'mutlak suçsuz' ilan ediyor. Bununla da yetinmiyor ve 'Türkiye'nin kendi ayaklarına sıktığını' iddia ediyorlar.
Belli ki, birileri hemen her meselede devleti 'olağan şüpheli' görme eğiliminde. Kim olurlarsa olsunlar, takibata uğrayanların herhangi bir hata yapmış olabileceği ihtimalini göz ardı ederek, devlet kuruluşlarının attığı her adımın 'yanlış' olduğunu kabul etmek, yaygın bir tavır haline gelmiş durumda.
Masumiyet karinesi, yani aksi ispat edilene kadar kimsenin 'suçlu' ilan edilmemesi gerektiği, tamam. Ama adli sistemin haklarında işlem yapma ihtiyacı hissettiği insanları doğrudan 'suçsuz' ilan etmek neyin göstergesi acaba?..