Ekrem Kızıltaş

EKREM KIZILTAŞ

Tarihi 17 Haziran 2017

Yürümekle kararlar aşınmaz!..

CHP Milletvekili Enis Berberoğlu'nun mahkumiyeti ve tutuklanması ile ilgili olarak CHP lideri Kılıçdaroğlu'nun başlattığı "Adalet Yürüyüşü", hakikaten "farklı" bir eylem. Ancak, netice açısından faydasız, yani aslında anlamsız bir eylem.
Konu, epeydir süren bir davada alınan mahkumiyet ve yargı süreci bitmediği halde gerçekleşen tutuklama.
Hapis cezası ve tutuklamaya itiraz, makul.
Ancak, hukuki prosedürü takip etmek yerine, Ankara'dan İstanbul'a yürümek garip... Hiçbir mahkeme, birileri yürüyor diye aldığı karardan vazgeçmez çünkü.
Dünyanın hemen her ülkesinde olduğu gibi Türkiye'de de, bu durumda yapılacak şey belli. Bir üst mahkemeye, oradan netice alamazsanız İstinaf Mahkemesi'ne ya da Yargıtay'a başvurur; olmadı AYM, AİHM alternatiflerini değerlendirirsiniz.
Berberoğlu meselesinin 'Basra harap olduktan sonra' denilebilecek bir tarafı da var aslında. Dolayısıyla, CHP başta olmak üzere, Berberoğlu mahkum oldu diye gürültü koparanların, yargılama sürecinde ne yaptıkları, merak konusu. Devlet sırlarının açıklanması iddiası ile görülen bir mahkeme sürecinde adeta elleri kolları bağlı bekleyenlerin, hoşlanmadıkları bir karar alınınca sadece ayaklarını çalıştırmayı düşünmeleri de, ibretlik bir durum.
Karara karşı çıkanların, tam olarak neye karşı çıktıklarının belli olmaması, meselenin bir başka ve belki de en önemli yönü. Berberoğlu, MİT TIR'ları ile ilgili görüntüleri Can Dündar'a servis ettiği gerekçesiyle mahkum edildi. Karara karşı çıkanların, Berberoğlu'nun bu görüntüleri servis etmediğini mi yoksa etmiş olsa bile yaptığının suç olmadığını mı savundukları, belirsiz.

CASUSLUK OYUNU
Her ne yapmış olursa olsun Berberoğlu kesinlikle mahkum edilmemeliydi kanaatinde olanları bir kenara koyarsak; kanunların casusluk olarak nitelediği bir eylemin suç olmadığını iddia etmenin, Berberoğlu'na faydası olmayacağı açık.
Sadece iktidarda bulunanlar bizim gibi düşünmüyorlar diyerek, devlet kuruluşlarının sır niteliğindeki faaliyetlerini yayın konusu yapmayı gazetecilik parantezine sıkıştırmaya çalışmak da anlamsız. 'Biz öyle düşünüyoruz, o halde öyle kabul edilmeli' mantığının gerçek hayatta karşılığı yok çünkü.
İlgili konu, mahkemeler tarafından yayın yasağı alınmış bir konu. Dahası, yasağa rağmen haberleştirme gayretinin arka planında da, açık bir şekilde yöneticilere olan düşmanlıktan hareketle Türkiye Cumhuriyeti'ni uluslararası alanda zor duruma düşürme niyeti var.
Türkiye'nin AK Parti tarafından yönetilmesinden rahatsız olan Berberoğlu ve benzerleri, bu aşamada kanunların 'ihanet' olarak nitelediği eylemleri 'normal' kabul ediyorlar. Unutmayalım ki Enis Berberoğlu: "Eski bir gazeteci ve yeni siyasetçi sıfatıyla tüm sorumluluğunu üstlenmeye hazırım" dediği haberin görüntülerini servis etmekten mahkum oldu.
Berberoğlu, bu iddialı açıklamayı yaparken herhangi bir sorumluluk öngörmüyordu muhakkak. Ancak belli ki mahkeme eylemi casusluk olarak değerlendirmiş.
Berberoğlu'na mahkumiyet çıkan davayı, işbaşındaki yöneticiler ile dosyanın sanıkları arasındaki bir çatışma olarak sunma gayretinin kimseye faydası yok. Devlet sırlarının yayın yoluyla servis edilmesi iddiası içeren dosya, casuslukla ilgili çünkü.
Kılıçdaroğlu sportif bir faaliyet olmaktan öte geçmeyecek yürüyüşüne devam ederken, halen milletvekilliği sıfatı bulunan Berberoğlu ve avukatları da hukuki durumla ilgili çalışmalarını sürdüreceklerdir herhalde.
Devlet sırrı niteliğindeki bilgilerin yayını suçtur ve bunu kim yaparsa yapsın, cezasını görür. Ve yürümekle yollar bile aşınabilir belki, ama mahkeme kararları aşınmaz!..