Uyutulma bitti

Eklenme Tarihi 24 Aralık 2025

HABERİ
SESLİ DİNLE

00:00 00:00
Tüm Sesli Haberler

Uluslararası ilişkiler literatüründe Türkiye, yalnızca bir bölge ülkesi değil, aynı zamanda küresel güç dengelerini etkileyen stratejik bir aktör artık. Aslında bu güç elimizde hep vardı. Ancak yıllarca korkak liderlerle yönetildik. Elimizdeki gücü göremeyecek kadar bizi kör edecek sistem kurdular bu topraklarda. "Ne işimiz var dışarda" diyerek tamamen içeriye odaklanan bir yönetim sistemini dikte ederek kurdurdular bize. Kendi insanıyla uğraşan ve fişleyen, inançlarla uğraşan, dışa gırtlağına kadar bağımlı bir ülke haline getirdiler. Halbuki dünya siyasetine yön veren realist jeopolitik düşünürlerin tamamı, Türkiye'yi Avrasya merkezli GÜÇ odağı olarak ele aldılar daima. Uluslararası sistem, büyük ölçüde istikrar ve güç dengesi üzerine kuruludur. Devletler ideolojilerinden çok stratejik çıkarlarına odaklanır.

Bu çerçevede Türkiye, Doğu ile Batı arasında muazzam bir denge unsurudur. Askeri, siyasi tüm stratejistler hep bunu dillendirdi. Türkiye gücünü görürse dünya düzeninde büyük oyun kurucu olurdu. Bunu bildikleri için GÜCÜ göremeyenleri iktidara getirerek Türkiye'yi pasifize ettiler. NATO üyeliğimiz, Orta Doğu, Balkanlar, Kafkasya ve Karadeniz'e aynı anda komşu olmamız, Afrika'dan tutun Türk ve İslam coğrafyasındaki muazzam YUMUŞAK GÜCÜMÜZ nedeniyle kilit bir jeopolitik tampon ve oyun kurabilecek devlettik. Batılı stratejistler yıllarca Türkiye'nin Batı ittifakı içinde kalması gerektiğini haykırdılar. Çünkü Türkiye, yalnızca kendi güvenliği için değil, Batı merkezli düzenin istikrarı için de hayati önemdeydi. Dünya siyasetine yön veren en önemli isimlerin kilitlendiği tek yer vardı. O da Avrasya'ydı. Burayı kontrol eden dünyanın patronu olurdu.

O yüzden dünyayı bir "Avrasya satranç tahtası" olarak tanımlıyorlardı. Avrasya'ya hâkim olan güç, küresel siyasette üstünlüğü ele geçirirdi. O yüzden tam merkezdeki Türkiye, Avrasya'nın batı ve güney hatlarını kontrol eden stratejik bir kilit taşıydı. Türkiye'nin dışa bağımlı hale getirilen yönelimi değişirse, yalnızca kendi dış politikası değil; Orta Doğu, Kafkasya ve Orta Asya'da, Afrika'daki güç dengeleri de değişecekti. Hep bunu haykırdılar. "Aman Ankara'yı biz kontrol edelim" diye çığlık attılar hep. MİT'in maaşlarını bile CIA'ya ödettiler yıllarca. Terör belasını o yüzden üzerimize saldılar. Ambargolarla silahsız bırakmaları, FETÖ gibi alçakları doğurmaları, sürekli darbeler yapmaları boşuna değildi. Türkiye pasif bir bölge ülkesi değil, aktif biçimde küresel dengeleri etkileyebilecek bir aktördü. Uyutulması gerekiyordu.

Yıllarca uyuttular. Batı başkentlerinde kim Başkanlık koltuğuna otursa, derin yapılar ve kulaklarına şu cümleleri fısıldadı; "Türkiye'nin hangi ittifak içinde yer aldığı, hangi güçlerle yakınlaştığı ve nasıl bir dış politika izlediği; yalnızca ulusal değil, küresel sonuçlar doğuracaktır. Bu nedenle Türkiye hem güç dengesi siyaseti hem de Avrasya merkezli stratejik hesaplar açısından vazgeçilmez bir konumda bulunmaktadır." Türkiye'nin konumunu Avrasya merkezli güç mücadelesi bağlamında ele aldılar. Uluslararası sistem, büyük ölçüde istikrar ve güç dengesi üzerine kuruluydu. Bu çerçevede Avrasya'nın merkezindeki Türkiye, Doğu ile Batı arasında hayati bir denge unsuruydu. Türkiye'nin önemi geçici değil, yapısaldı. Devletler, anarşik uluslararası sistemde hayatta kalmak ve güçlerini maksimize etmek amacıyla hareket ediyorlardı.

Bu çerçevede Türkiye, yalnızca bir ulus-devlet değil; aynı zamanda farklı güç merkezlerinin kesişim noktasında yer alan stratejik bir aktördü. Uluslararası sistemin sürdürülebilirliği, büyük güçler arasında kurulacak dengelere bağlıdır. Türkiye, bu bağlamda Batı ittifakının güneydoğu kanadında kritik bir denge unsuru olarak konumlanmıştır. Denge siyaseti (balance of power) mantığına uygun bir tutumla, Türkiye'nin NATO üyeliğini sürdürürken aynı zamanda Rusya ve Çin gibi aktörlerle ilişkilerini geliştirmesi, pragmatik ve ideolojiden arındırılmış dış politika anlayışıyla örtüşmektedir. Son yıllardaki uyanış ve GÜCÜ görüp ele alma diplomasisi Türkiye'nin Batı sistemi içinde kalmasını da sağlamış ancak pazarlık gücünü de muazzam artırmıştır.

Günümüzde kabuğundan sıyrılan ve "Önce ülkem" diyecek noktaya gelen Türkiye'nin Türk devletleriyle ilişkilerini güçlendirmesi, Karadeniz'de dengeleyici bir politika izlemesi ve Orta Doğu'da, Afrika'da aktif bir aktör hâline gelmesi tüm dünya ülkelerini kıskandırmaktadır. Tüm stratejistlerin "Türkiye'nin Batı'dan kopması, Avrasya'daki güç dengesini Rusya ve Çin lehine değiştirebilecek stratejik bir kırılmadır" diye bağırması tesadüf değildir. Türkiye'nin savunma sanayii yatırımları, artık bağımsız kararlar vermesi, enerji koridorları üzerindeki rolü ve bölgesel krizlerde arabuluculuğu, bu jeopolitik konumun pratik yansımalarıdır. Uyutulan dev uyanmıştır. Bazılarına geçmiş olsun.