"İspanyol meyhanesinde bir kadın, Belli yıkılmış bir kadın, hayli geçkin ağlamaklı… Zayıf incecik elli, kalın dudaklı…" diye başlardı Timur Selçuk'un unutulmaz o şarkısı. Sonra, "Hey garson bütün hesaplar benden bu gece, sen de iç, sen de iç!" diye devam eder ve yürekleri coştururdu. O dönemin gençleri bu şarkı sözleriyle sevdalanmış, hüzünlenmiş, aşklarına veda etmişlerdi belki de… Sözler büyük bir şaire, Ümit Yaşar Oğuzcan'a aitti. Onca şiire ve iki milyona yakın kitap satmasına rağmen edebiyat çevrelerince pek ciddiye alınmayan ama büyük kitlelerin ruhlarını ele geçirmiş bir ustaydı o. Yaşamı ise en az eserleri kadar dikkat çekicidir. Ümit Yaşar'ı tam 25 yıl önce, yine bir kasım ayının ortalarında sonsuza uğurlamışız. Şimdilerde pek kimse hatırlamıyor ama onun ölümünün 25. yılı bu hafta. Üstat bilindiği gibi kekemeydi ama şiir okurken dili sular seller gibi açılırdı. Ve tam üç kez intihara teşebbüs etmişti! Dillerden düşmeyen şiirlerinden pek çoğu bestelenmiş, yine dillerden düşmeyen şarkılara dönüşmüştü. Bizim kuşak onun şiirleriyle büyüdü ama ne yazık ki şimdi adını anan yok.
OĞLUNUN CESEDİNİ GALATA KULESİ'NDEN ATTIM! "
Yaşamaktan çok ölümü istiyorum" diyordu Ümit Yaşar. İntihar girişimleri hep reklam olarak algılandı. Ne gariptir ki hayatının en büyük darbesini de, oğlunun intiharıyla yaşadı. Henüz 18 yaşındaki evladı, bir kadeh konyak içtikten sonra Galata Kulesi'nin tepesinden kendisini boşluğa bırakmıştı.
Ümit Yaşar'ın onun ardından yazdığı mısralar şöyle: "Kimseye belli etmedi içindeki yangını/Yürüdü kendinden emin sonsuzluğa doğru- Galata Kulesi'nde bekliyordu ecel/Bir fincan kahve, bir kadeh konyak/Ölüm yolcusunun son arzusu buydu/Bir adam düştü Galata Kulesi'nden/ Bu adam benim oğlumdu…"
Gençlik yıllarımda Hürriyet Gazetesi, Ümit Yaşar'ın hayatını fotoroman yapmamı istedi. (Ne kadar ünlüymüş düşünün). Kartal Tibet'in jön olduğu dönemlerdi. Ümit Abi'yi o oynayacaktı. O ise her şeye razıydı ama oğlunun intiharının anlatılmasını istemiyordu. Sonunda Kartal Tibet onu ikna etti. Ve Galata Kulesi'nin üzerinden aşağıya bir manken atıp, fotoğraflarını çekmek bana düştü. Ümit Yaşar bir tek o gün sete gelmedi.
…VE PERDE İNİYOR
Onun ölümünden önce son röportajlarından birini de ben yapmıştım. İntihar olaylarını sorduğum zaman açık yüreklilikle yanıt vermişti. "Bunun bir reklam olayı olduğunu söylemek, bir sanatçıyı böyle bir şeyle itham etmek toplumun en büyük ayıplarından biridir!" O söyleşiden birkaç cümleyi buraya aktarıyorum. Ve şimdi düşünüyorum da ne kadar acımasızmışım... (Hatta öküzmüşüm...)
- Üçüncü intiharınız da başarısız olunca neden dördüncüyü denemediniz?
Yaşamdaki olgunlaşma sürecim gelmişti herhalde. Çünkü çocuklarım vardı...
- Oğlunuzun intihar etmesinde sizin bu denemelerinizin etkisi olmuş mudur sizce?
Herhalde. Gitti kendini Galata Kulesi'nden attı. Kestirme bir yol.
Bir kasım günü ölüm haberini aldık. Küskünlüğü okurlarına değil, kendisini ciddiye almayan bir avuç insanaydı. Kendi sonunu da şu dizelerle anlatmıştı: Geçen koskoca bir yaşam, doğrularla yanlışlarla/ Tiradın bitti oyuncu, yum gözlerini, sus dinle/ Son perde iniyor artık. Yuhalarla, alkışlarla…
Şu yazdıklarım kadri bilinmeyen bir şairin portresini anlatmak için aslında. Yaşamını, bir kaleme ve birkaç sayfa kâğıda bağlayan bir hayat adamının portresi...