Türkiye'de bir medya meselesi var mıdır?
Şüphesiz evet!
Ancak bu meselenin kaynağı her ağzını açanın ifade ettiği gibi "tutuklu gazeteciler" değil yapısal sorunlardır. Anlamak isteyen için "tutuklu gazeteciler" meselesinin ne olduğunu ortaya koyan yeterince kaynak var. Yetkililer defalarca açıkladı, sayısız mecrada yazıldı çizildi.
Belinde silah elinde Molotof kokteyli ile gezen, basın kartı bir yana herhangi bir kurumda çalıştığına dair SGK kaydı bile olmayan isimler "tutuklu gazeteciler" listesinde yer alıyor. Aralarında hendek operasyonları sırasında yakalan PKK'lılar da var, DHKP-C'liler de. Veya gerçekten gazeteci olan ama çocuk tacizinden silahla adam yaralamaya kadar farklı suça karışmış kişilerin isimleri de yer alıyor batı kaynaklı tutuklu gazeteciler listelerinde.
Manipülatif bir şekilde devamlı gündemde tutulan asılsız "tutuklu gazeteciler" iddiası arkaplandaki yapısal sorunu konuşmamızı engellemektedir.
Peki nedir o yapısal sorun, kısaca özetleyelim;
Gazetecilerin mesleki güçlerini kişisel çıkarlarına alet etmeleri veya sektörün içine işlemiş her türlüsünden ve tabii İslamafobik nefret söylemi konusunda henüz bir iyileşme yok.
Bu sorunların hepsi bir yana biz Türkiye'de basın özgürlüğü deyince hala "tutuklu gazeteciler" diye lanse edilen çoğu terörle ilişkili isimleri konuşuyoruz. Israrla konuyu gündeme getirenlerin bir kısmı bunu bir muhalefet aracı olarak kullanıyor. Ancak o amacı taşımayan fakat naifçe "tutuklu gazeteciler" değirmenine su taşıyan kişilerin varlığı da bir sır değil. İsim isteyenler açıp Can Dündar Anayasa Mahkemesi tarafından serbest bırakılıp yurtdışına kaçmadan önce kimin ne tepki verdiğine bakabilir.
"Türkiye muhaliflerine" karşı yerli ve milli bir tutum içerisinde olan birçok işi bile meselenin aslını astarını öğrenme zahmetine girmeden Dündar'in bir gazeteci olduğunu ve tutuklanmaması gerektiğini anlatıyordu büyük bir çaba ile.
Tüm bunları tekrar hatırlatan ise geçtiğimiz günlerde yaşanan bir gelişme. Cumhuriyet Gazetesi yöneticilerinin bir kısmının terör örgütüne yardımdan yargılandığı davanın duruşması görülmeye başlandı. Adliye önünden mahkemenin haberini geçen AHaber ve TRT muhabirlerine sözde "tutuklu gazetecilere" destek olmak için adliye önüne gelmiş olan basın özgürlüğü savunucuları tarafından baskı ve şiddet uygulandı.
Mesleklerini yapmaktan alıkonuldular, taciz edildiler, konuşmaları engellenerek ifade hürriyetleri kısıtlandı. Sembolik şiddete ve karakter suikastine maruz kaldılar ve itibarsızlaştırılmaya çalışıldılar.
Tablo oldukça net ve bir o kadar acıklı.
Türkiye'de basın hürriyeti dahil her türden hürriyetin baş düşmanı olan zorbaca tavrı da, basın hürriyeti diyerek kendilerinden olmayan basının sesini kısmaya çalışanları da, Can Dündar'ı veya yargılanan Cumhuriyet Gazetesi yöneticilerini meselenin aslını astarını araştırma zahmetine girmeden peşin peşin savunup AHaber ve TRT muhabirlerine uygulanan şiddete sessiz kalanları da açıkça ortaya koyuyor.
Ve sonuç; Özgürlük sömürücülerinden kurtulmadan hiçbir zaman tam anlamı ile özgür olamayacağız.