Selda Uskan

SELDA USKAN

Tarihi 1 Mart 2015

Kime derdimi anlatayım?

Sevgili Takvim okurları... İşte size; mektuplarınızın sadece yayınlandığı değil, aynı zamanda sizlerle irtibat kuran ve dertlerinize çare olmaya çalışan bir köşe

Merhaba... Benim sorunum, sıkıntılarımı hiç kimseyle paylaşamamak.
Ne kadar zorlarsam zorlayayım ağzımdan tek kelime çıkmıyor, içime atıyorum. Biliyorum bu beni ilerde hasta edecek. Zaten şimdiden midemde gastrit var. Ruhsal olarak ise nasıl etkileneceğim bilmiyorum.
Anlatmıyorum belki ama yazıyorum.
Defterlerle konuşuyorum yani. Belki bu güne kadar aklımı kaçırmadıysam her şeyi yazdığım içindir.

KANKAMDA BENİM GİBİ...
Sorum ise; İnsan hangi sıkıntısını kiminle paylaşmalıdır? Yakın biriyle mi, olaya daha tarafsız bakabilecek yabancı biriyle mi? Örneğin, işimle ilgili sorunlarımı iş yerimde paylaşamam müdürlerin kulağına gider kovulurum. Eşimle ve aileme anlatsam, anlarlar belki ama çözüm bulamazlar. Psikiyatr, tamamen kişisel olan sorunuma ne kadar yaklaşabilir? Bu durumda 'kankalar' çare ama benim kankam da bana benziyor ve aynı şeyleri tekrarlayıp duruyor. Yani hiç bir faydası yok.
Geriye kalıyor 'sizin sesiniz' gibi gazete ve sosyal medyadaki köşeler. Onların da yorumlarının ne kadar sağlıklı olduğu kusura bakmayın ama tartışılır bir durum.
O yüzden ben de 'Susuyorum!'

S.U. CEVAPLIYOR: Öncelikle şunu belirteyim, burası sadece, 'bunalıma girme', 'sevgilinin terk etmesi' veya 'yasak ilişki' içeren mektupların cevaplandığı bir köşe değil. Yanı sıra, pek çok farklı soruna da yer veriyoruz. Ortak noktamız ise, okurun hissiyatı. Yani; bilinmezlik, sıkıntı, kararsızlık, üzüntü, endişe ve pişmanlık gibi duygular...
En büyük yanlış ise; bu tür köşeleri yönetenlerin, yani ehliyetsiz kişilerin, psikiyatr ve sosyolog edasıyla okuru, akılcı ve bilimsel olmayan yöntemlerle yanlış yönlendirmesi. Olayı genelleştirmek, sıkıntısını paylaşan okura yapılacak en büyük kötülük.

OKURLA DERTLEŞİYORUZ
Çünkü yapacağınız en ufak hata, yine okuru sağlıksız duygulara sürükleyebilir ve amacına ulaşmayı güçleştirir. Sadece ruhsal olarak değil fiziksel olarak da etkilenir elbette. Bireysel fikrinizi okuyucuya dayatmak ise bir diğer hata. Beni biliyorsunuz hayatımdan örnekler veriyor ama kıyaslamayı ve son kararı yine okura bırakıyorum.
Böylece köşemizin farklı da ortaya çıkıyor; Okurla dertleşmek, olabildiğince 'yaratıcı çözüm üretmek' ve bir nebze de olsa onlara el uzatmak. Öngörümüz ise; mutlaka uzmana danışmak, kendi kendine çözüm becerisini geliştirip güçlü durmak, bazı olayları kabullenmek ve elbette risk almayı öğrenmek.

ARKADAŞLARIYLA TANIŞTIRMIYOR
Dört yıldır nişanlıyım ama şimdiye kadar hiç bir arkadaşıyla tanışmadım.
Bir iki kere rastlaştık, Bu da nişanlım demedi. Zaten çok az dışarıya çıkıyoruz birlikte. Ama yalnız kaldığımızda fazlasıyla ilgi gösteriyor. Çevresine, hayata ilgisiz olsa diyeceğim ki adamın tipi bu. Ama duyuyorum yan komşunun bahçesinde musluk borularını tamir etmiş. Kendi kuzenlerinin ihtiyaçlarına koşup gidiyor ama teyzemin oğlunu trafik kazasında kaybettik, sormadı bile.

HALA SİZLİ BİZLİ KONUŞUYOR
Aileme de yakın değil, hala sizli bizli konuşuyor. Bu arada eski nişanlısını koluna takar gezdirirmiş. Zaten kız atmış nişanı.
Soruyorum siz olsanız böyle biriyle evlenir misiniz?

S.U. CEVAPLIYOR:
Aranızda aşk varsa üzgünüm sorunuza evet diyeceğim. Çünkü ben de rahmetli eşimle aynı sorunları yaşadım. Yıllarca akrabalarımın isimlerini bile öğrenmedi. Evlendiğimiz gece Mazhar Alanson ve Fuat Güner'le birlikteydi. Ne evlilik yıldönümümüzü hatırladı, ne doğum günümü. Ama çok iyi adamdı. Namuslu, hak yemeyen, dost canlısı ve çalışkan.
Bunları şunun için anlatıyorum; nişanlınızın tek kusuru bunlarsa zamanla her şey rayına girer. Tabii şu arkadaşlarıyla tanıştırmamanın altında sizi kendisine yakıştıramama, benimsememek ve en önemlisi sevgisizlik gibi nedenler yoksa! Aksi taktirde durum ciddi. Acaba eski nişanlıya nispet olsun diye mi bu yola çıktı? Bir de neden nişanlılığı bu kadar uzattınız? Bu soruların cevabı kararınızda etkili olacak.