Tarihi 11 Ocak 2019

Ulusal güvenliğimiz müzakere edilemez!

"Bir gece ansızın gelebiliriz" "Türkiye, bağımsız ve egemen bir devlet olarak neyi nasıl yapacağını size mi soracak!" "Ulusal güvenliğimiz müzakere edilemez"... Bu 3 cümle, sırasıyla Başkan Erdoğan, MHP lideri Devlet Bahçeli ve Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanı Prof. Dr. Fahrettin Altun'a ait. Konu; elbette Suriye ve bu sözlerin muhatabı da öncelikle teröristler ve ABD. Trump'ın Amerikan askerlerinin Suriye'den çekileceğini açıklaması üzerine, derin Amerika Pentagon kaynaklı art arda gelen istifalar ve sonrasında çekilmenin süresi başta olmak üzere içeriğine dair süreci bulandıran açıklamalar ve son olarak Salı günü Ankara'ya gelen ABD Ulusal Güvenlik Danışmanı Bolton'ın temasları, Türkiye'nin tutumu sadece 2 ülke için değil, tüm dünyanın yakından takibinde olan bir süreç. Suriye konusunda en başından bu yana Başkan Erdoğan'ın usta diplomasi kabiliyeti, kararlı ve Türkiye'nin ve bölgenin milli güvenlik ve beka çerçevesinde durduğu nokta, Türkiye'nin güvenlik güçleri ile birlikte tavizsiz ve tüm dünyaya ders veren başarısı, hem masada hem sahada gösterdiğimiz başarı, dünyanın vicdanı olarak Türkiye'nin ayakta alkışlandığı bir sonucu da beraberinde getirdi, getirmeye devam ediyor.
Bugüne kadar büyük titizlikle yürütülen çok yönlü diplomasi trafiği, Zeytin Dalı ve Fırat Kalkanı operasyonlarındaki tarihi başarımız ve Fırat'ın doğusuna dair kararlı açıklamalarımız ABD Başkanı Trump'ı bizim istediğimiz noktaya getirmeyi başardı başarmasına ama, başta da söylediğim gibi İsrail güdümünde politika üreten ve yörüngesinden uzaklaşamayan ABD derin devleti ve Pentagon, Amerikan politikalarındaki bu yalpalamanın sebebini de ortaya koyuyor aslında.
ABD Dışişleri Bakanı Pompeo'nun Türkiye'ye yönelik saçma sapan, hiçbir zemini ve doğruluğu olmayan, terör örgütü YPG'lileri, Kürt vatandaşlar ile bir tutup, Türkiye'nin "Kürt vatandaşlara yönelik katliam yapması" gibi yalan ve iftira açıklaması üzerine bir de Bolton krizi eklendi. Trump'ın Ulusal Güvenlik Danışmanı Bolton'un Türkiye temaslarında Türkiye'nin hiçbir tezine karşılık vermeyen ve ABD'nin Suriye'den çekilme takviminden tutun da, çekildikten sonra oradaki üslerin kime devredileceği, terör örgütüne verilen silah ve muhimmatın ne olacağı ve YPG ile bundan sonraki ilişkinin nasıl işleyeceğine dair hiçbir netlik olmamasına yönelik tepkimiz, diplomatik nezaketin azami kuralları çerçevesinde tam tavır olarak ortaya kondu.
Bizi Suriye denkleminde her türlü köşeye sıkıştırmaya çalışan dış güçlere karşı, Başkan ve devletin tüm kurumlarının yanında iç siyaset malzemesi yapmaksızın bu konuyu sadece "milli" perspektiften ele almak ve milli şuur ile yaklaşmak sadece AK Parti ve MHP'nin değil, diğer tüm partilerin de boynunun borcu. CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu'nun Salı günü partisinin grup toplantısında yaptığı konuşma, Suriye konusunda en başından beri takındığı tutumda bir kez daha ileri gittiğini de gösterdi.
Operasyonlarda tarih yazıldığı, teröristler şehir merkezinden atıldığı ve tüm dünya alkışladığı halde "Bizim Afrin şehir merkezinde ne işimiz var?" diye operasyonlara karşı çıkan Kılıçdaroğlu, hâlâ daha Fırat'ın doğusuna yapılacak operasyona karşı akıl almaz açıklamalarda bulunuyor.
Buradan bir kez daha söyleyelim ki; Suriye iç savaşı için 'Bize ne' dememesi gereken tek ülke biziz! En uzun sınırımızın olduğu bu ülkede yaşanan durum milli güvenliğimizi doğrudan tehdit ediyor, burada hak iddia eden binlerce kilometre öteden gelen diğer ülkelerin doğrudan ya da dolaylı hedefindeki ülke de Türkiye'dir.
O yüzden, bu coğrafyada olan biten her şey ile ilgili hakkımız ve haddimiz vardır. Hiç kimse bize "Türkiye'nin orada ne işi var" deme hakkına sahip değildir. Bunu diyene de milli açıdan iyi gözle bakılmayacağı çok ama çok açıktır!