Tarihi 5 Ocak 2019

Kılıçdaroğlu’nun panik atağı!

İNGILTERE'NIN Demir Lady'si, eski Başbakanlardan Margaret Thatcher'ın tarihe malolan sözlerinden birisi bugünlerde bizdeki duruma çok da uygun: "Hakaret etmek, siyaset yapmanın yerini tutmaz. Olsa olsa panik belirtisidir." Size bu söz kimin durumunu hatırlatıyor desem, aklınıza ilk gelen isim ne olur? CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu dediğinizi duyar gibiyim.
Genel Başkan oluşunun 10. yılında 10. seçime girmeye hazırlanan Kemal Bey, bundan önceki 9 seçimin kaybedeni olunca, 31 Mart'taki yerel seçimler için de farklı bir beklenti olmuyor doğal olarak.
Kaldı ki; İP ve HDP ile yürüttüğü ittifak sürecinde, 95 yıllık partisinin en güçlü olduğu yerleri bile, ittifak bozulur çekincesiyle daha 1 yıllık partilere bırakması; bu paniğin göstergesi değil de nedir?
Ankara kulislerinde 31 Mart seçimleri kadar konuşulan bir başka konu; seçimlerin hemen ertesi gününde yani 1 Nisan'da CHP'de neler olacağı ve yeni bir olağanüstü kurultay sürecinin başlayacağı..
Gelelim; yazının başında atıfta bulunduğumuz İngiltere'nin 10 yıl Başbakanlığını yapmış Thatcher'ın sözünün bizdeki karşılığına.
Yani; Kılıçdaroğlu'nun panik belirtisi olarak siyaset yapmak yerine hakaret etmeyi tercih etmesi..
31 Mart'ta yapılacak olan seçimler bir genel seçim değil, belediye seçimleri ama Kemal Bey'in söylemlerine ve konuşmalarına baktığınızda yine hedefine Başkan Erdoğan'ı koyduğunu ve bir genel seçim havasına sokmak istediğini görüyorsunuz.
Ve Başkan Erdoğan ile ilgili hedefini de en yanlış yerden yani "meşruiyet" üzerinden yapması işi daha da vahimleştiriyor.
Diktatör dediği, meşruiyet tartışması açmaya çalıştığı, "Benim Cumhurbaşkanım değilsin" dediği kişi; çok değil, daha 6 ay önce milletin yüzde 52'den fazla oyuyla ilk turda Cumhurbaşkanı seçtiği kişi.
Yani; sosyal demokrat bir partinin lideri olarak, sosyal demokratım diyen bir siyasetçi olarak, demokrasiye inanmadığını ilan ediyor aslında.
Beğenmediği, tasvip etmediği kim olursa olsun, isterse milletin yüzde 80'inin oy verdiği kişi de olsa sandığı, milletin iradesini saymıyor, yok sayıyor.
Nasıl bir demokrasi anlayışı olduğunu da sizlerin takdirine bırakalım ve yakın tarihimizden çarpıcı birkaç örnek için meslek büyüğümüz Yavuz Donat üstadımızın daha önce yazdığı bir yazıdan birkaç anekdot aktaralım:
10 Ağustos 2014'te halkın oylarıyla Cumhurbaşkanı seçilen Erdoğan 28 Ağustos 2014'te TBMM'de yemin ederek görevine başladı.
O günlerde henüz hayatta olan 9.
Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel, o dönemde de "benim Cumhurbaşkanım değil" diyen Kılıçdaroğlu'nun sözlerine şu yorumu yapar:
"İster oy ver, ister verme bir tane Cumhurbaşkanı var ve artık o senin Cumhurbaşkanın. Madem Cumhurbaşkanı seçildi, ona başka sıfatla bakmaya devam etme, o şimdi herkesin Cumhurbaşkanı. Eğer, o benim Cumhurbaşkanım değil dersen, bu durum seni başka bir Cumhurbaşkanı aramaya iter ki; bunun adı Sivil İtaatsizliktir!" Sivil itaatsizlik de yasadışı bir eylemdir. Şiddet içermeyebilir ama yasalara aykırıdır.
Kaldı ki; eski sisteme göre ana muhalefet partisinin Liderinin "tanımadığını" söylediği, halkın yüzde 52'sinden fazlasının oyunu alan Cumhurbaşkanı ile, kendi partisinin Cumhurbaşkanı adayı olan Muharrem İnce de, yine kendi partisinin İstanbul adayı olan Ekrem İmamoğlu da görüşüyor, ama kendisi görüşmeyi reddediyor.
Kemal bey kusura bakmasın ama; bütün bu tutarsızlıkları ya panikten yapıyor ya siyaset bilmezlikten ama sebebi her ne olursa olsun, ciddi bir siyaset adamına hiç ama hiç yakışmıyor.