SAVAŞ AY

SAVAŞ AY

Tarihi 12 Aralık 2010

Öyle bir geçer zaman ki!..

Önceki gece Koç Müzesi'ndeydik. 32.Gün programının 25. yaşını kutladık. Sadece yeme içme konusunda değil her mevzuda "Fast Food" tüketime alıştığımız bu devirde bir televizyon programının 25 yılı doldurması nasıl bir başarıdır kararı siz verin.
Ben Ali Kırca'nın da olduğu "ilk ekiptenim".TRT'ye aylık olarak çekilip yayınlandığı günlerin Orta ve Uzak Doğu haberlerini kovalayan çekirdek kadrodanım yani. O günün koşullarında kameraman muhabirlik yapıp, kendi çeken, kendi yazan, kendi konuşan 2-3 yeni yetmeden biri de bendim ekipte. Sonra ikili olduk. Coşkun Aral'la birleştik, Lübnan'dan Afganistan'a, İran'dan, Güney Kore olaylarına, Filipinler, Kamboçya, Irak, Pakistan, Hindistan Vietnam diye diye hem gezip hem iş kotarır olduk.

Ne güzel sözler

Program TRT'den Show tv'ye geçtiğinde gazetelerimiz izin vermedi, ayrılmak zorunda kaldık 32. Gün'den.
Lakin hem işin yaratıcısı ve serdümeni Mehmet Ali Birand'la hem ekibin daha sonraki nöbetçileriyle teması hiç kesmedik, hep aynı ailenin üyeleri gibi yakın durduk birbirimize.
Kendi düşüncelerimi erteleyip bu hak bugün Birand'ındır diyor, yıllar içinde bu yıllanmış program için söylediği güzel sözleri alıntılıyorum. "32. Gün, bir okuldu. Biz hepimiz birbirimizi yetiştirdik!
Kadroya bakar mısınız: Can Dündar, Mithat Bereket, Deniz Arman, Çiğdem Anat, Bülent Çaplı, Coşkun Aral, Savaş Ay, Ali Kırca hatta Reha Muhtar. Nefis bir okul ama bu okulun başöğretmeni de öğreniyor, öğrencileri de!
Şimdiki hayatlarında onları izlemek çok keyifli. NTV'de Mithat'a bakıyorum mesela, birilerine bir şeyler soruyor, hemen telefona sarılıyorum şu soruyu neden sormadın diyorum. Can, bir iş alacak diyelim, "Abi şöyle bir projem var ne dersin?" diyor.

İdeal gazeteci
Bütün bu saydığım insanlar star. Hiçbiri Mehmet Ali Birand şemsiyesi altında devam edemezlerdi, zaten haksızlık olurdu. Hiçbir zaman da bunu beklemedim. Can olsun, Mithat olsun ya da diğerleri, zaten uçacaklardı. Benim yaptığım onları keşfetmek ve önlerini açmak. Ama ben olmasam da keşfedileceklerdi, pırlanta her yerde pırlantadır. Mal iyiyse keşfedilir. Ben Coca Cola'ya benzetiyorum 32. Gün'ü. Her şeyi satabilirsiniz, her şeyi yapabilirsiniz. Talk show da olabilir, soru cevap da olabilir.
Derinlemesine bir dosya da inceleyebilirsiniz. '32. Gün kadar temiz bir marka şimdiye kadar gelmedi. Kimse de çıkıp 32.
Gün'ün bir yolsuzluğundan söz etmedi. Taraf olduğunu söylemedi. Devletin ya da devlete karşı olanların aletidir demedi.
Türkiye değişiyor! Thatcher ya da Kohl'la konuşurken, ayak ayaküstüne attığım için TRT'ye binlerce telefon gelirdi, bu ne terbiyesizliktir denirdi.
Artık böyle değil. Hala yurtdışı bağlantılarım çok sağlam.
Herald Tribune, Washingon Post arar yazı ister, Türkiye ile ilgili bir meselede dış basın mutlaka benimle temas kurar.
Daha ne ister insan? Gittiği olayın her iki tarafını da aynı uzunlukta, aynı nitelikteki kelimelerle veren biri. Yani madalyonun iki tarafını da size taşımalı. Sonra mutlaka dil bilecek. Ve komplekssiz olacak,
kendine güvenecek ideal gazeteci."