Geçenlerde not defterlerimi karıştırıyordum, 2 yıl önce bugünlerde, soğuk bir Kasım günü, Aydın Orak'ın 'Araf' oyununun galasına gitmişim.
Oyun Kürtçe'ydi ve Musa Anter'i anlatıyordu. Kürtçe anlamamama rağmen Jitem tarafından 1992'de hunharca katledilen, hayatı mücadeleyle geçmiş Anter'in trajedisini kalbinizden hissedebiliyordunuz. Öyle bir oyundu...
Musa Anter'in ulusalcı-faşizm tarafından hedef alınması, taa 1959'da başlar aslında... 6 Eylül 1959 tarihli Cumhuriyet'te, Kürtçe yayınlanan bir şiire tepki gösteren bir haber yayımlanır: "Doğu illerimizden birinin merkezinde çıkan bir gazetede anlaşılmaz sebeplerle Kürtçe şiir neşrediliyor. İnsaf edelim."
19 Eylül 1959 tarihli Ulus gazetesi ise "Bu gazeteye kim kâğıt veriyor?" diyerek dikkatleri bu noktaya çeker. Beklendiği üzere İleri Yurt ve Musa Anter aleyhine dava açılır. Ancak olay yerelden ulusala taşmış, sanıkları savunmak için başka şehirlerden avukatlar gelmiş, adliyenin önü miting alanına dönmüştür.
Durum Ankara'nın canını o kadar sıkar ki Cumhurbaşkanı Celal Bayar, Diyarbakır Valisi'ne telefon açıp Anter'e gerekenlerin yapılması talimatını verir.
1950'lerde hemen her makalesinde Kürtçe'ye yer verdiği için sık sık mahkemeye çıkarılan Anter'e bir gün hâkim "Niye Kürtçe yazıyorsunuz?" diye sorunca, "Hâkim bey, İstanbul'da Yahudiler, Rumlar ve Ermeniler gazete çıkarıyor. Ayrıca İngilizce ve Fransızca gazete de çıkıyor" cevabını verir. Bu cevap Anter'i Kürtler'in gözünde daha da büyütür. Ama Anter'in 'Kımıl' şiiriyle başlayan politik şöhreti, 17 Aralık 1959'da bir grup Kürt aydını ile birlikte tutuklanıp yargılanması ve tarihe "49'lar Davası" olarak geçen olayla birlikte zirve yapar. O artık Kürtler için "Ape Musa (Musa Amca)" olmuştur.
Kimi Kürtler'e göre Anter'in ünü 'biraz suni ve içi boş; ama halkta karşılık bulan' türdendi. Zira aynı dönemde Kürt siyasi hareketine Anter'den daha çok yön veren başka isimlerin saygınlığı onunki kadar yoktur. Anter'in sivri dili ve keskin kalemi onu odak noktası hâline getirmiştir. Zaten ne olduysa o şiirden sonra oldu, yani Anter'i infaza götüren süreç 1959'larda başladı... Öte yandan Anter ile PKK'nın arası hiçbir zaman hoş olmadı, hep problemliydi.
Ancak Haşim Söylemez'in söylediği gibi bazı kırılma noktaları, onu örgüt gözünde 'düşman' yaptı. Bunlardan biri, Anter'in İsveç hükümeti ile ilişkisiydi.
Musa Anter, İsveç'in talebi üzerine bu ülkeye 50 Kürt genci gönderip okumalarını sağlar. Abdullah Öcalan'ın İsveç vatandaşı olmak için başvurduğu sırada görüşüne müracaat edilen kişi de Anter'dir. Ancak Anter'in cevabı olumsuzdur ve Öcalan'ın talebi reddedilir.
1989'da Anter'in 'sonunu hazırlayan' bir olay yaşanır.
Anter, Nusaybin'deki köyünde manevi oğlu Ali Oral'la (Aliko) birliktedir. Yanlarına bir kadın gelir ve cebinden, üzeri naylonla sarılı şifreli bir pusula çıkarır. Pusulada yazılanlar ilginçtir: "Partimiz PKK, ulusal kurtuluş mücadelesinde önemli bir süreçten geçmektedir ve Kürdistan'ın kurulması artık yakındır. Bu mücadelede herkesin emeği ve fedakârlığı olmalı, Kürt iş adamları da katkı sunmalıdır. Bu nedenle parti, 60 bin TL vergi vermenizi uygun görmüştür…" Anter teklifi kabul etmez ve kısa süre sonra bir grup PKK'lı evi basar. Anter o sırada evde olmadığından kurtulur.
Bunun üzerine Anter, Mardin'i terk ederek İstanbul'a gelir.
PKK'nın sözde Mardin Eyalet Koordinasyonu ise 3 sayfalık bir bildiri hazırlayarak tüm Mardin'de dağıtır. Bildiride Anter, 'ajan-işbirlikçi ve Kürdistan davasının ihanetçisi' olarak nitelendirilir. Anter'in tecrit edildiği, ilişkisi olanların bağını koparması gerektiği, infaz timlerinin peşinde olduğu ve İstanbul'a gitmesine rağmen öldürüleceği belirtilir. Anter, o dönem yeni kurulan Halkın Emek Partisi'nin (HEP) yöneticileri ile görüşebilmiş, örgütle bu şekilde haberleşebilmiştir. Ardından PKK, Anter'i affettiğini açıklar. Ama o yine de tedirgindir. Çünkü geçmişte yaşanan infazları ve Öcalan'ın birçok arkadaşını öldürttüğünü çok iyi bilmektedir.
Bu durum Anter'i, Kürtler nezdinde 'yeni lider adayı' konumuna getiriyor, Öcalan ikinci planda kalıyordu. Bir rivayete göre, Anter'in faaliyetleri, yakın arkadaşı, aynı zamanda 28 Mart 1992'de kendisiyle birlikte gözaltına alınan S.B. tarafından Öcalan'a ispiyon ediliyordu. O dönem yandaşlarının parti içinde etkili olamaması da Öcalan'ın Anter'i kara listenin başına almasında etkili olur...
Yarın devam edeceğim...