Sakar insanlar… Onlar olmasa dünya çok sıkıcı bir yer olurdu. Çünkü her düşüşleri, her yanlışlıkla çarpışları, her "ben hallederim" deyip mahvetmeleriyle hayatımıza renk katıyorlar.
Bir nevi canlı sitcom gibiler ama senaryosuz, doğaçlama ve çoğu zaman yarı acılı. Sakar bir insan bir odaya girdiğinde fizik kuralları alarma geçer.
Bardak kendi kendine devrilir, halı kıvrılır, kapı kolu bile "geliyor galiba" diye titrer. Elinde çay taşıyan bir sakarın yanından geçmek, mayın tarlasına adım atmak gibidir: patlama değil ama dökülme garantilidir.
Sakarların favori cümlesi: "Yok yok, bir şey olmadı." Halbuki oldu. Bardak gitti, çay gitti, özgüven gitti. Ama önemli değil, onlar için bu sadece "günün ısınma turu." Spor salonunda sakar birini izlemek ayrı bir deneyimdir. Koşu bandı bir noktada "artık dayanamayacağım" der ve onu fırlatır.
Yine de o kişi, "ben düşmedim, kasıtlı durdum" diye ayağa kalkar. Bravo! Fizik yenilmiş ama ego ayakta. Sakar insanlar bir de "yardımseverlik" alanında tehlikelidir.
Yardım etmeye geldiklerinde olay büyür. "Bir şey taşıyayım mı?" derler, sonra o şey ikiye bölünür. Onlar iyi niyetlidir ama kader onlara "lütfen sadece izle" demeyi unutur. Yine de kabul edelim, sakar insanlar güzeldir. Çünkü hatalarından trajedi değil, komedi çıkarırlar.
Onlar bize mükemmel olmanın gereksiz, gülmenin ise şart olduğunu hatırlatırlar. Kısacası: Sakar insanlar dünyayı kurtarmıyor olabilir ama kesinlikle neşesini kurtarıyorlar. Ve dökülen çayların, devrilen vazoların, düşen telefonların arkasında hep aynı kahraman gizlidir: Sakar ama sevimli insan.