Bahane, insanlığın ateşi bulmasından sonra icat ettiği en önemli savunma mekanizmasıdır.Soğuktan korunmak için ateş, sorumluluktan korunmak için bahane. İkisi de hayatta kalmayı sağlar ama biri üşütmez, diğeri karakteri hafifçe burkar.
Bahane genellikle masum görünür. Kimse "bugün tembelim" demez. Onun yerine "verimli hissetmiyorum" denir. Tembellik, takım elbise giydirilip "içsel süreç" adıyla insanın karşısına çıkar. Kimse itiraz etmez.
Bahaneler çoğu zaman "aslında ben…" diye başlar.
"Aslında çok istiyordum ama…" "Aslında hazırdım ama…" "Aslında yapacaktım ama evren izin vermedi." Bu "ama", insan beyninin emniyet kemeridir. Gerçekle çarpışınca yaralanmamak için takılır. Hatta bazen hava yastığı da açılır: "Kısmet değilmiş." Bahanelerin de sınıflandırılması gerekir, çünkü artık tek başına yaşayan bir kavram değildir; kalabalık bir ailesi vardır.
Klasik Bahaneler:
Trafik, hava durumu, alarm çalmadı. Bunlar evrenseldir. Dünyanın her yerinde geçerlidir. Hatta antik çağda bile muhtemelen biri "Senato'ya geç kaldım çünkü atım motive değildi" demiştir.
Teknolojik Bahaneler:
İnternet gitti, telefon kapandı, mail düşmemiş. Bunlar modern çağın kutsal dokunulmazlarıdır. Kimse internetin gerçekten gidip gitmediğini sorgulamaz. Çünkü ya bir gün onun da başına gelirse?
Psikolojik Bahaneler:
Ruh halim iyi değildi, enerjim düşüktü, bugün kendime odaklandım. Açıklaması yoktur, açıklamaya da ihtiyaç duymaz. İtiraz eden olursa "empati yoksunu" ilan edilir.
Felsefi Bahaneler:
Zaten bu sistemde çalışarak bir yere varılmıyor. İnsan ölümlü. Hepimiz bir gün gideceğiz. Bu yüzden mail atmamak mantıklı. Düşünülmüştür, tartılmıştır, yapılmamıştır. En tehlikeli bahane, kişinin kendine söylediğidir. Başkasına söylenen bahane zamanla uçar. Ama kendine söylenen yerleşir, koltuk alır, evin anahtarını ister. Bir süre sonra insan şunu demeye başlar:
"Ben zaten böyle biriyim." Bu cümle, gelişimin fişini çeken cümledir. Ne bir hedef kalır ne bir itiraz. Çünkü artık suçlu yoktur, sadece "doğa".
Bahane kısa vadede rahatlatır. Vicdanı aspirin gibi dindirir. Uzun vadede ise yapılmamış işler birikir. Yapılmamış aramalar, yazılmamış mesajlar, başlanmamış hayatlar… Hepsi sessizce bir klasörde durur. Adı da genellikle şudur: "Bir ara.
" İnsan bir gün o klasörü açar. Tozlanmıştır. İçindekiler hâlâ tanıdıktır. Hâlâ mümkündür. Ama artık daha uzaktadır. İnsan içinden şunu geçirir: "Ben bunları gerçekten istememiş miydim?"
İstemiştir.
Ama…
Bahane, tam burada yeniden doğar.
BUNU BİLİYOR MUYDUN?
Jobs'un en tuhaf alışkanlıklarından biri, plaka takmamak için her ay arabasını değiştirmesiydi. Kaliforniya'daki bir yasal boşluğu fark etmişti: Yeni alınan araçlar ilk 6 ay plakasız dolaşabiliyordu. Jobs her ay sıfır bir Mercedes kiralıyor, süresi dolmadan iade edip yenisini alıyordu. Böylece sürekli plakasız geziyordu. Bunun nedeni ceza korkusu değil; minimalizmi, plakayı "görsel kirlilik" olarak görmesi ve kuralları bükmeyi sevmesiydi. Teknolojide devrimci olan Jobs, trafikte sistemi bozmadı;aylık sözleşmeyle atlattı.
TESPİTLİYORUM
@ishakcivi Tuvalet kapılarını şafak operasyonuna gelmiş gibi zorlamayın abicim s..an bi insanla karşılaşma olasılığını niye bu kadar hafife alıyosunuz