OTOMATİK VİTESÇİLER:
"Ayağımı neden yorayım ya?" felsefesinin gururlu temsilcisi.
Trafikte sol ayaklarını emekli etmişler. Şu an sadece hobi olarak kullanıyorlar.
Araba yokuşta kaçırınca, "Arıza var herhalde" diyebilecek kadar alışkın konfora.
Direksiyonu tutarken bir eli kahvede, bir eli trafikte gibi rahatlar.
Vites geçişlerini değil, sadece Spotify geçişlerini hissederler.
Park ederken 12 harfli P-R-N-D harf dizilimini ezbere bilir, ama debriyaj nedir unutur.
Araba çalışınca, "Tamam o kendi yapar" diyerek keyifle yaslanır.
Otomatik vitesten sonra manuel araca binince, ilk kalkışta "Ben neydim, ne oldum" anı yaşar.
Arabayı çalıştırıp vitese alıp çay demleyen nesildir.
Onlara göre "sürüş keyfi" rahatlıktır, çile değil
MANUEL VİTESÇİLER:
Debriyajla duygusal bağı vardır. Araba değil, sanki ilişki yönetiyorlar.
Otomatikçilere "Sen araba değil, go-kart sürüyorsun" diyebilir.
İstanbul trafiğinde sol bacakları Schwarzenegger gibi gelişmiştir.
Yokuş kalkışında terleyen tek şey araba değil, sürücüdür.
Vites geçtikçe ruhları da kademe kademe yükselir.
Otomatik araca binince "Eee ben şimdi neyle uğraşacağım?" diye boşluğa düşer.
Debriyajsız hayatı anlamsız bulur. "Ne kolay ya bu böyle?!" deyip tadı kaçabilir.
Vites değiştirmeden araba kullananlara biraz kırgındır ama çaktırmaz.
"Otomatik araba sürmek, PlayStation oynamak gibi bi' şey" diyebilir.
Onlara göre gerçek sürüş, elin vites topuzunda, ayağın debriyajda olduğu andır.