ESKİDEN sevdiğini etiketleyip story atamazdın.
Onun yerine karışık kaset doldururdun. Spotify mı? Yok.
Bluetooth? Yok. "Şu şarkıyı bir dinle" demek yerine, saatler süren bir manyetik operasyon yapardın. Hem de parmaklarını yaya yaya değil, pazardan alınmış şeffaf kaset kutusuna sığdırmaya çalışarak!
STRATEJİK PLANLAMA:
ŞARKI SEÇİMİ
Bu aşama, NASA'nın roket fırlatma hesaplamaları kadar detay isterdi.
Açılış şarkısı: "Beni fark et…"
Ortalar: "Beni düşün, ama çok da belli etme…"
Kapanış: "Beni unutma ama kıymetimi şimdi anla…"
Araya şöyle laflar gizlenirdi:
"Seni görünce içimde bir MFÖ çalmaya başlıyor…" "Ben senin için Sezen oldum ama sen hâlâ Tarkan peşindesin…" Bu kaset, aşkını anlatan müzikal bir aşk mektubuydu.
Ama bazıları işi abartırdı, araya kendi sesini koyardı:
"Bu şarkıyı sana dinlerken seni düşündüm… Şu anda da düşünüyorum… çok düşündüm ya, bir duş alayım ben…"
KAYIT ANI: RADYODAN ŞARKI YAKALAMAK
İşte aşkın gerçek testi burada başlardı:
Radyoda şarkı beklemek.
DJ susmadan yakalayacaksın.
Bir yandan da parmak tetikte:
"Şimdi kayıta bas! Hadi oğlum, konuşma DJ! SUS DJ!!!" Tam şarkı başlar...
"Bu güzel parçayı şu an tüm yalnızlara armağan ediyoruz. .." DJ: "Gece Gölgenin Rahmetine... Radyo Tıngırt'tasınız, saat 23:27!" Yaktın abicim, o intro girdi mi kaset direkt çöpe.
Ama yine de saklarsın. Çünkü o şarkıyı SEN yakaladın.
Aşk da biraz böyle değil mi zaten?
Bir yerinden kusurlu ama senin.
KURŞUN KALEMLE GERİ SARMA SANATI
Şimdi size bir neslin bilek gücünü anlatacağım.
Şarkı taşınca, kasetin bandı dışarı çıkardı.
Kırılmasın diye kalemi sokar, çevirmeye başlardın.
Çevirdikçe düşlerdin:
O şu an ne yapıyor?
Acaba dinlerken gülümseyecek mi?
Ya kasetçalar yoksa?
Kalem, sadece yazı yazmazdı o zamanlar… Bir aşkı başa sarardı.
ETİKET VE TASARIM
"Sadece Sen Dinle" yazardı kapağa.
Üzerine kalpler, notalar, "ben" yazılmış minik oklar...
Ama kaligrafi berbattı. Olsun.
Kalpten geliyordu.
Kalemden değil.
TESLİMAT: YÜZ YÜZE CESARET, EL ALTINDAN GEÇİŞ
Kaseti verirken üç seçenek vardı:
Yüz yüze verip ölmeyi göze almak:
"Şey... bu... sana..." "Ne bu?" "Şey... dinle anlarsın…" Çantaya gizlice koymak:
Yüksek riskli, yakalanma durumunda "sapık" ilan edilme ihtimali yüksek.
Ortak arkadaş aracılığıyla verme:
"Bak o çocuğun sana kaseti varmış, 'yani şey... içi dolu ama sen boş verme' falan dedi…"
KARŞILIK BEKLEME HALLERİ
1. gün: "Acaba dinledi mi?" 2. gün: "Belki anlamamıştır..." 3. gün: "Belki kasetçaları bozulmuştur…" 4. gün: "Belki ben fazla anlam yükledim…" 5. gün: "Bir daha kimseye kaset yapmam!" Ama yaparsın.
Çünkü aşk, bir karışık kaset gibi:
Kimi zaman sesi kısık, Kimi zaman arada parazitli, Ama dinledikçe güzelleşen bir hikâyedir.
BUNU BİLİYOR MUYDUN?
Milattan Önce 1. Yüzyıl'da yaşayan İskenderiyeli Heron, tapınaklara otomatik kapı sistemi kurmuştu.
Sistemde, sunakta yakılan ateşin oluşturduğu ısı, borular aracılığıyla bir mekanizmayı harekete geçiriyor ve kapılar kendiliğinden açılıyordu.
Ziyaretçiler bunu görünce, olayı mühendisliğe değil tanrıların gücüne bağladılar.
Heron'un teknolojisi, böylece mistik bir deneyime dönüşmüş oldu.
GÜLÜ YORUM
@solientie Abartmış olmak istemem ama bir komodo ejderi mi yoksa bir boz ayı mı daha korkunç deseler, 7. sınıfa giden şımarık bir erkek çocuğu derim.