Paradigma değişiyor

Eklenme Tarihi 10 Şubat 2014
1990 yılında Yeni Zelanda'nın ilk kez enflasyon hedeflemesini uygulamaya başlaması büyük heyecan yaratmıştı.

Enflasyon hedeflemesinde kural basitti. Para politikası hedefini ve politika araçlarını kendi belirleyen bir merkez bankası ile başarıya ulaşma şansı vardı. Nitekim birçok ülke merkez bankası, Yeni Zelanda'nın deneyiminden yola çıkarak, enflasyon hedeflemesini uygulamaya başladı. Enflasyon hedeflemesinde gelişmiş ve gelişmekte olan ülke uygulamasında başarı koşulları oldukça farklı. Türkiye, geçmişte kronik enflasyona sahip ülkelerin başında geliyordu. 2001 krizi sonrası uygulanan politikalar enflasyonun ve faizlerin düşmesinde büyük katkı sağladı. Ancak Türkiye gibi geçmişinde enflasyon katılığı yüksek olan ülkelerin, yüzde 2-3 gibi hedeflere düşmesi ve düşük enflasyon düzeyini koruması hiçte kolay değil. 2001 yılında yüzde 75 olan enflasyon oranı, 2002 yılında yüzde 29'a, 2012 yılında yüzde 6.2'lere kadar geriledi. 1990'lı yıllara baktığımız zaman yüksek enflasyon, orta gelir grubunun cebinden alınan vergi gibidir. Devlet para bastıkça cebinizdeki paranın satın alma gücü zayıflar. Elbette iddiası olan bir ülkenin enflasyonu yüzde 2'lere kadar indirmesi gerekiyor.

KURALLAR KİTABI DEĞİŞTİ

Türkiye'nin 2002 yılından itibaren uyguladığı ekonomi programı bu hedefe yaklaşılmasında büyük katkı sağladı. Ancak 2008 krizi sonrasında uygulanan politikalar ve elde edilen sonuçlar hepimiz için tanık olmadığımız bir deneyimdi. Kriz sonrası uygulanan politikalar gelişmekte olan piyasalar için itici bir güç olsa da varlık fiyatlarının şişmesi, olumsuz etki yarattı.

Varlık fiyatlarının yeniden gerçek değerine ulaşması hiçte kolay olmayacak. Bugüne kadar merkez bankalarının kurallar kitabında "Merkez Bankası'nın tek hedefi fiyat istikrarıdır" yazılıydı. Kriz sonrası bu hedefin yanına "finansal istikrar" hedefini de ekledi. Finansal istikrar hedefi merkez bankaları için yeni bir hedef değil. Ancak 2008 ile birlikte dünya bu hedefi yeniden hatırladı. Değişim bununla kalmadı. Alışık olmadığımız şekilde Fed ve Avrupa Merkez Bankası'nın para politikalarındaki ana gösterge büyüme ve istihdam oldu.

Artık büyümeyi kaygı eden merkez bankaları var. Bugün merkez bankaları fiyat istikrarı ile büyüme arasında bir denge kurmaya çalışıyor. Türkiye enflasyon ve büyüme hedeflerinde başarıya ulaşılmasında güçlü bir potansiyele sahip. Fed'in teşvikleri azaltmasına yönelik baskıyı yönetebilirsek enflasyon ve büyüme hedeflerindeki sapmayı en aza indirebiliriz. Tüm dünya gibi Türkiye'nin de büyüme konusundaki hassasiyetlerinin iyi anlaşılması gerekir.