Hasan Basri Yalçın

HASAN BASRİ YALÇIN

Tarihi 10 Temmuz 2018

Üniversiteler

MEĞERSE üniversite hocalarından ne kadar dertliymiş millet. Bir dokun bin ah işit. Özellikle öğretim üyelerinin powerpoint karşısında ders anlatması ve onun dışına çıkamıyor oluşu öğrencilerin çok dikkatini çekmiş.
Ben şahsen powerpoint işinin kendisine karşı değilim. Aksine görselliği artırdığı için çok faydalı bulurum. Ama o kadar. Öğretim üyesi bırakın powerpointi ders kitabına bile bağlı kalıyorsa, kendisini geliştirmeyen özgür düşünemeyen bir papağana dönüşmüş demektir. Her yıl aynı dersi verebilirsiniz ama her yıl o dersi verirken yeni bilgiler üretmek ve bunu paylaşmak zorundasınız.
Ancak biliyoruz ki, birçok öğretim üyesi bırakın kendini yenilemeyi anlattığı şeyleri kendi bile anlamıyor.
Böylesi bir öğretime maruz kalan öğrenciler çok doğal olarak hiçbir şey bilmeden mezun oluyor.
Mesela işletme iktisat gibi alanlardan mezun öğrenciler ne öğreniyorsa özel sektörde öğreniyor.
Hukuk ve tıp gibi meslek eğitimi veren fakülte mezunları bile çoğunlukla sahaya çıktıklarında yepyeni bir gerçeklikle karşılaşıyor.
Ama asıl mesele bu değil.
Asıl mesele üniversitelerin toplu halde üretimden uzak olmaları.
Eğitim üzerine bir uzmanlığım yok. Ama ömrü eğitimin içinde geçen biri olarak söyleyebilirim ki, üniversitelerimizin düzelmesi öyle kolay iş değil.
Öncelikle yanlış bilinen doğruları düzeltelim. Türkiye'de üniversite ve hoca sayısı zannedildiği gibi çok değil.
Aksine az. Bugün Türkiye'de 200 üniversite bile yok. Halbuki başarılı örneklere bakıldığında bu sayının Türkiye'de en az 500-600 civarında olması gerekir. Çok sayıda üniversite açmadan bunlar arasındaki rekabeti sağlayamıyorsunuz. Zaman zaman karşılaşıyorum. Türkiye'de son dönemde çok fazla üniversite açıldığı ve bunun da kaliteyi düşürdüğü iddia ediliyor. Hiç katılmıyorum. Tam aksine bunca zamandır bu ülkede yeterince üniversite açılmadığı için bugün üniversitelerimiz kalitesiz.
Eskiden çok daha kalitesizdi. Ülkede topu topu 20 kadar üniversite vardı. Öğrenciler üniversiteyi değil, üniversiteler öğrencileri seçiyordu.
Dünyanın en iyi öğrencisi olsanız da üç üniversite arasında seçim yapmak zorunda kalıyordunuz. Dolayısıyla bu üniversitelerin üretmeye çalışmaya ihtiyacı yoktu. Hala bu aşamayı geçebilmiş değiliz. Ama bu üniversitelerin sayısının arttığını söyleyebilirim. Artık bu okullar iyi öğrenci için rekabet etmek zorunda.
Etmeyen uzun vadede piyasadan elenip gidecektir.
Bakmayın üniversitelerin kampüs ve benzeri konular üzerinden reklam yaptıklarına. Bunların hepsi bir yere kadar. Bir üniversitenin uzun vadede başarısını ve kalıcılığını öğretim üyesi kadrosu belirler. Eğer sağlam araştırma ve öğretim yapan bir kadrosu yoksa, uzun vadede çöker gider.
Şimdi Türkiye'de her şehre bir üniversite kuruldu. Bunu ben çok önemsiyorum. Bu şehirlerdeki kampüsleri gördüyseniz Batılı kampüslerden bile iyi olanları var.
Diyebilirsiniz ki, üniversite demek binalar topluluğu demek değildir.
Çok doğru. O binaları iyi öğretim üyeleriyle doldurmak lazım. Ancak onu üretmek bina yapmak kadar kısa sürede olacak bir iş değil.
Altyapıyı kolay yaparsınız, üstyapı zaman alır. Ama şunu söylemek şart.
Bina yapmadan içine öğretim üyesi koyamazsınız.
Türkiye iyi yolda. Üniversiteler de toplumsal ve siyasal gelişmelere uygun hale geldikçe daha da iyi olacak. Yeni kadrolar doğacak. Bu kadrolar ahbap çavuş ilişkilerine göre değil rekabetin kurallarına göre belirlenecek. O zaman kalite artacak.