Tarihi 21 Ağustos 2009

Taze kadın! ("Fotosuz galeri" için tıklayın

Kadının biri, Güniz Sokak'taki bir balıkçıya "Bu balıklar taze mi?" diye sorunca, balıkçı kendinden emin bir şekilde "Teyze bunlar canlı" demiş.
Kadın bir kez daha "Bunlar taze mi?" diye sorunca adam sinirlenmiş ve "Teyze bunlar canlı dedik ya, hâlâ taze mi diye soruyorsun" diye çıkışmış.
Bu kez kadın "Oğlum ben 82 yaşındayım ve görüyorsun ki canlıyım ama şimdi ben aynı zamanda taze mi oluyorum" demiş!
Evet ilkokula gittiğim 70'li yılların sonunda "bilgili" insanlara; 80'li yıllarda "bilgili-akıllı" insanlara; 90'lı yıllarda "bilgili-akıllı-zeki" insanlara önem verir, hayranlık duyardım.
2000'li yıllarda ise bilgi, akıl ve zekanın tek başına yeterli olmadığını; bunların yanında "ufku geniş" insan olmanın da bir zorunluluk olduğunu gördüm.
Yaşanılan olaylar gösteriyor ki bir toplumun ilerleme kaydedebilmesi için özellikle aydın kesimin "ufuk sahibi" olması gerekiyor.
Hani Lao Tzu'nun güzel bir sözü vardır, diyor ki Tzu: "Başkalarını bilen kimse bilgili; kendini bilen kimse akıllıdır"
Tabii, Türkiye'de beyinlere akıl, kalplere vicdan temin eden bir alet çıkar mı bilmiyorum. Ancak bu aleti satanların sürümden çok fazla kazanacağı muhakkaktır.
Evet dikkat ettiyseniz "geri zekalılık" sözcüğü yerine "zeka geriliği" nitelendirmesinde bulundum.
Zira geri zekalılık her toplumda ve her zaman varlığını muhafaza etmiştir. Hiçbir ileri zekalı da, geri zekalılığın bir gün sona ereceğini iddia etmemiştir.
Zaten insanlık tarihinde, geri zekalı olan bir adamın zeki olmasını sağlayan hiçbir ilaç bulunamamıştır!
Tıp otoritelerinin böyle bir ilacın bulunamayacağını idrak edecek kadar zeki insanlardan oluştuğunu da aklı başında olan herkes bilir.
Ancak zeki bir insan sonradan pekala geri zekalı olabilir. Bunun için ne bir doktora ne de bir ilaca gerek vardır.
Bununla beraber zekanın geriye doğru gidişini önlemeye çalışmak da "adamakıllı" bir iştir.
Baskıcı, hoşgörüsüz olanlara ve hakareti ilke edinen insanlara "geri zekalı" denilemez elbette.. Zira biliyorum ki geri zekalılık ne kanun karşısında suç, ne ahlaki açıdan ayıp, ne de din nezdinde günahtır.
O kadar ki "geri zekalı" olanlar hem mahkemeden hem de cehennem ateşinden muaftır. ("Geri zekalılar cehennem ateşinden muaftır" dedim diye lütfen dellenmeyiniz!)
Evet öylesine "yukarı" noktada "aşağılık" kompleksine sahibiz ki ülkemizde filizlenen melanet, rezalet ve ataletin tohumları bu duygudan kaynaklanıyor.
Sosyolojik, kültürel, dini ve siyasi olayları yorumlarken gözlerini ve kulaklarını kapatmakta hiçbir beis görmeyen bu "gözü açıklar" iş çeneye geldiği zaman mümkün olduğu kadar dilini uzatmaktan kendilerini alıkoyamıyor.
Bu arada ufuk genişliğinin elbette yaş ile ilgisi yoktur.
(Hayır kinaye yapmadım; buradaki "yaş"ın "YAŞ" ile ilgisi yoktur! Hatta bu köşenin bazı zeki okurları "yaş" kelimesinden hareketle "kuru" bir yorum yaparak benim bazılarına "fasulye" dediğimi de düşünmesinler!)
Evet ufuk genişliğinin yaş ile ilgisi yoktur ama yürek ve beyin ile ilgisinin olduğu muhakkaktır.
Beyin ve kalp ilişkisi deyince aklıma geldi. Bir grup içinde bulunan insanların biri hariç hepsi şeytana külahını ters giydirecek kadar beyni iyi çalışıyorsa ve o gruptan biri çıkıp dürüstlük taslıyorsa diğerlerinin nezdinde bu dürüst adamın sıfatı "bizim akıllı"dır!
Peki cesareti şiar edinen insanların "yürekliliğine" karşı dışlama operasyonuna girişen insanların "kalpsizliği" karşısında ne yapacağız?
Bilinir ki "sessizlik" ile "suskunluk" arasında nasıl bir fark varsa, "seslenmek" ile "höykürmek" arasında da bir fark vardır.
İşte bu yüzden tutuculuğu tutarlılık; züppeliği ise modernlik olarak addetmekten bir türlü kurtulamıyoruz.
Kedi gibi nankör; akbaba gibi ganimetçi; tilki gibi kurnaz; horoz gibi erken ötücü; tavşan gibi korkak; yılan gibi kıvrak olanlardan "insani" değerler beklemek mümkün müdür?
Bu mümkünse, biliniz ki "nebati beyin" konulmuş bir saksıdan pardon kafatasından fındık rekoltesi beklemek de mümkündür!