Tarihi 26 Ağustos 2009

Tutarlı demokrat

Bir kişinin tutarlı ve demokrat olduğunu anlamak için Fener Patrikhanesi, belediye tesislerinde içki yasağı, cemevlerine ibadethane statüsü verilmesi, üniversitelerde başörtüsü yasağı, nüfus cüzdanlarında din hanesinin mevcudiyeti, ekümeniklik, Papa'nın ziyareti, Heybeliada Ruhban Okulu, azınlık vakıfları gibi konularda ne düşündüğüne bakmak ciddi bir kanaat oluşturacaktır.
Elbette Papa'nın İslamiyet hakkında söylediklerini, bırakınız bir Müslüman'ın hazmedebilmesi mümkün değildir.
Ancak Papa bir şahıstır, Papalık ise bir kurumdur ve üstelik çok ciddi bir kurumdur.
Bir kurumun başındaki şahsa kızılmış olması o kuruma bağlı insanları aşağılamanın mazereti olmamalıdır.
Fener Patrikhanesi'nin Vatikanlaşacağını iddia etmek öngörü yoksunluğudur, bu değilse paranoyadır.
Muhakkak ki Fener ve Balat'ın Vatikanlaşmasını isteyen fundamantelist ve ırkçı Hıristiyanlar vardır; ancak aramızda Viyana'nın Osmanlılaşmasını isteyen insanlar da yok mu?
Yine Papa'nın Ayasofya'da dua etmesine karşı çıkmak vatanseverlik değildir, tam tersine dua etmesini sağlayacak ortamı hazırlamak vatanseverliğin bir şartı olmasa bile gereklerinden biridir.
Bir milleti güçlü kılan devletse, ki öyledir, o devletin başka devletler ve milletler nezdindeki algı skalası da ciddiye alınması gereken bir durumdur.
Örneğin Rum ve Ermenilerin taşınmaz edinebilmesi için çıkarılan yasa üzerindeki tartışmalar da bu minvaldendir.
"Türkiye'ye vatandaşlık bağı ile bağlı olan herkes Türk'tür" şeklinde formüle edilen yurttaşlık mantalitemiz, zaten başlı başına bir probleme işaret ediyor.
Bu çarpık yurttaşlık anlayışını üstelik Anayasa'ya koyarsanız, Yunanistan'a vatandaşlık bağı ile bağlı olan Gümülcineli bir Türk'ün Yunan olduğunu kabullenmiş olmuyor musunuz?
" Efendim, Yunanistan Batı Trakya'daki soydaşlarımızın haklarını gaspediyor; biz ise kalkıp bir Rum'un Türkiye'de taşınmaz edinmesini yasalaştırıyoruz" demek, sapla samanı bile değil tomruk ile kürdanı birbirine karıştırmak demektir.
Ve üstelik bunu delillendirirken ne yazık ki daha "mütakabiliyet" (karşılıklılık) esasının ne olduğunu dahi bilemeyenler var.
Yunanistan'ın Lozan'da güvence altına alınan soydaşlarımızın hakkını gaspediyor oluşu, Türkiye'nin de "gasıp" olarak davranmasının gerekçesi olabilir mi?
Diyelim ki bir arkadaşınızın oğlu size yatıya geldi, sizin de oğlunuz arkadaşınızın evine yatıya gitti..
Arkadaşınızın babası, sizin oğlunuzun saatini gasp ettiğinde, sizin babanızın kalkıp "Oğlum, ben de bize gelen o adamın saatini gasp edeceğim" derse bunun Türkçe karşılığı "karşılıklılıktır".
Ama bu mütekabiliyet, hukukun temel nosyonuna tekabül etmez. Çünkü temel haklar, dünyanın her yerinde vazgeçilemez haklardandır.
Bu bakış açısının, kız kaçıran birinin şikayet edilmemesi için kendi kızını bir başkasına teklif etmesi anlamına gelen ve adına "berdel" denilen utanç verici zihniyetten farkı yoktur.
Örneğin bazıları Nutuk'a atıfta bulunarak Nutuk'un ilk sayfalarında Atatürk'ün Patrikhane'nin ihanetine bolca yer verdiğini söylüyor.
Nutuk'a kutsal kitap muamelesi yapan bu kişilere sormak gerekiyor:
Aynı Nutuk'ta Karabekir, Çakmak, Orbay, Bele, Cebesoy gibi paşalar da Atatürk tarafından vatan hainliği ile suçlandığına göre bu kişiler adına kurulan mahalleler birer Vatikan mahallesi mi oluyor şimdi?!