Evet dostlar, Cennete girmek için iman lazım.
İmanın alâmeti ise birbirimizi sevmektir. Niyeyse insanlar Allah'ı kabul ederler de, insana eyvallah edemezler. Ebû Cehil de öyleydi, dedi ki: "Abdullah'ın yetimi nasıl Peygamber olur!" Efendimiz'e peygamberliği yakıştıramadı, insanı sevmeyi öğrenemedi.
İMANIN ALâMETİ BİRBİRİMİZİ SEVMEKTİR
İmanlı adamsa, görmediği Allah'a nasıl inanmışsa; yolda giderken bir taş gördüğünde, kendisinden sonra oradan geçebilecek, görmediği bir adamı hatırlar, alır o taşı yoldan kaldırır. İslâm o kadar naziktir.
Sonrasında n'oldu? Hepinizce malum Efendimiz'e ve inanalara akla gelmeyecek şekilde işkenceler ve eziyetler yaptılar. Onu (sas) ve inanaları, Mekke'den hicrete zorladılar.
Bununla da kalmayıp her fırsatta Müslümanlara savaş açtılar.
İNSANI GÖRDÜĞÜNDE HAKK'I HATIRLAMAK
Allah'ın en güzel kulu, en güzel mahlûku insandır. Allah insanı özene bezene yaratmıştır. Bir insanın yüzüne küfretmek, hakaret etmek adamı dinin dışına çıkartır. Çünkü Allah, her yüzün nakşını bizzat Kendisi çekmiştir.
Çocuğuna artık ihanet edebilir misin? Artık ona haram yedirebilir misin? Artık onun için endişelenebilir misin? Tevekkül ile huzurla yaşar, aynı zamanda o çocuğun üzerine sadece benim diye değil, Allah'ın emaneti diye bakarsın.
BİZLER HİLKâTTE BERABERİZ, HAKİKATTE BİRADERİZ
Kur'ân-ı Kerîm'de selâm'ın geçtiği âyetler vardır. Allah Peygamberlerine selâm verir, melekler cennete giren kullara selâm verir.
Bir insan selâm verdikten sonra başkasına ihanet ediyorsa o insan münafık veya hâindir.
Ben selâm verdiğimde sana emniyet veremiyorsam, bu da benim hatam olsa gerek. Aynı zamanda merhaba da bir selâmdır, bunu da hatırlatmış olalım.
SELâM VERME ÂDâBI
Çünkü adam sana "Aleyküm Selâm" diyene kadar kursağına, boğazına bir şey kaçar diye... O bile düşünülmüş. İlim meclisine de, "Selâmun Aleyküm" deyip girilmez.Çünkü işin insicâmını yani ortamı bozarsın.
SİZE SELAM VERDİM; NASIL EMİN OLMAZSINIZ, BENDEN!
Hz. Ömer (ra) zamanında adamın biri Medine'ye gelir. Adam biraz dinlenmek için bir hurma bahçesinin kenarında atından iner. Bu sırada adamın atı da bahçe duvarından sarkan hurma dallarından yemeye başlar. Bunu fark eden adam, atına müdahale eder ama o sırada bunu gören bahçenin sahibi asabi ihtiyar, atın kafasına taş atar. İhtiyarın attığı taşla da adamın atı ölür.
Atının öldüğünü gören adam da, o üzüntü ve öfkeyle ihtiyara taş atar. Amacı ihtiyarı öldürmek olmasa da atılan taşla ihtiyar da orada ölüverir.
İhtiyarın ailesi adamı adalet için Hz Ömer Efendimiz'in huzuruna çıkarırlar.
Adam durumu kabullenir; "Kabul ben öldürdüm ihtiyarı, yaptığıma bin pişmanım. Cezam neyse ona da razıyım.
Ancak bendeniz ailemin büyüğüyüm.Kardeşlerim ve ailemin geçimini ben temin ediyorum. Siz beni öldürmekle bütün ailemi yok edeceksiniz. Bana üç gün izin verin, onların nafakasını vereyim. Sonrasında bana istediğiniz cezayı uygulayın." der.
Hz. Ömer (ra): "Hayır, kefil olan birisi olmadan asla seni bırakmayız." der. Adam etrafındakilere bakar ve eliyle Ebû Zer Gıfarî Hazretlerini göstererek:"İşte bu adam bana kefil olur."der. Ebû Zer (ra) adama kefil olur.
Adam gider; aradan üç gün geçmesine rağmen gelmez. Herkes;"Adam gelmezse, Ebû Zer acaba kısas olarak canını verecek mi? Ömer bunu tatbik edecek mi?" diye merak ederler. Nihayet kısasın uygulanacağı vakit gelir. Adam ortalıklarda yoktur adalet gereği kısas Ebû Zer'e uygulanacaktır.
Tam kısas uygulanacakken adam son dakikada çıkagelir. İhtiyarın ailesi ve orada toplanan halk adama: "Gelmeyeceksin zannettik." derler. Adam bu lafı işitince: "Demek Gelmeyeceğim mi zannettiniz? Yazıklar olsun bana ben nasıl bir adammışım!" diyerek başlar ağlamaya. Adama; "Niye böyle söylüyorsun?" diyorlar.
Adam: "Ben bir Müslüman olarak size yalan söyleyecek bir kanaat mi uyandırdım? Nasıl beni yalancı görürsünüz? Demek ki, imanımda bir eksiklik var. Oysa ben size selâm vermişim. Siz benden nasıl emin olamazsınız? Demek ki, imanımın nuru yüzümden gitmiş." deyince, bu sefer de sahabe başlar, ağlamaya.
Ebû Zer Gıfârî'ye soruyorlar:"Yâ Ebû Zer, sen bu adamı tanıyor musun?" "Tanımıyorum." diyor. "Peki niye kefil oldun?" diye sorarlar. Ebû Zer: "Kefil oldum, çünkü Resûlullah'tan sonra artık bu toplulukta fazilet kalmamış dedirtmem! Ölürüm ben ama Ashâb-ı Kirâm ne hâllere düşmüş dedirtmem! İslâm'a leke sürdürtmem!" der. Bunun üzerine kısas için bekleyen ihtiyarın ailesi: "Ya Ömer, biz de dünyada kerem kalmadı mı dedirtmeyiz. Biz kısastan vazgeçtik." derler.
AYET-İ KERİME
* "Bir selâm ile selâmlandığınız zaman, siz de ondan daha güzeli ile selâmlayın; yahut aynı ile karşılık verin. Şüphesiz Allah, her şeyin hesabını arayandır." Nisa: 86
* "İman edip salih ameller işleyenler ise, Rablerinin izniyle içinde sürekli kalacakları ve altından ırmaklar akan cennetlere konulurlar. Oradaki dirlik
temennileri "selâm!"dır." İbrahim: 23
HADİS-İ ŞERİF
* "İnsanların Allah katında en makbulü ve O'na en yakın olanı, önce selâm verendir." Tirmizî
* "İnsanlarınen âcizi dua etmeyen, en cimrisi de selâm vermeyendir." Taberânî
* Tanıdığından başkasına selâm vermemek Kıyamet alâmetidir." Taberânî
* "Müslüman'ın Müslüman üzerindeki altı haktan biri de selâm vermektir." Müslim
SORDUM-ÖĞRENDİM
* Nazar var mıdır? Nazardan nasıl korunulur?
Hadis-i şerifte: "Nazardan Allah'a sığının, çünkü nazar (göz değmesi) haktır." buyrulmaktadır. Rasûlullah'ın (sas) nazara karşı, "Âyete'l - Kürsî ile İhlas, Felâk ve Nâs Sûrelerini okuduğu; Ashabına da bunları okumalarını" tavsiye ettiği; bunlardan kurtulmak için ayrıca doğrudan Allah Teâlâ'ya yakardığı rivâyet edilmektedir.
Nazara maruz kalan bir kişi, çare olarak Hz. Peygamber (sas)'in önerdiği korunma yöntemleri ile yetinmeli, cahil cinci ve üfürükçülerin tuzağına düşmemelidir.
DUA
Hz İbrahim (as)'ın Duası:
* "Ey Rabbimiz! Bizden kabul buyur, hiç şüphesiz Sen işitensin, bilensin. Ey bizim Rabbimiz! Hem bizim ikimizi yalnız Senin için boyun eğen Müslümanlar kıl, hem de soyumuzdan yalnız Senin için boyun eğen Müslüman bir ümmet meydana getir ve bize ibadetimizin yollarını göster, tövbemize rahmetle bakıver. Hiç şüphesiz tövbeleri kabul eden, çok merhametli olan ancak Sensin." ÂMİN Bakara: 128