Ergün Diler

ERGÜN DİLER

Tarihi 27 Şubat 2024

Yumuşak güç

AMERİKAN hükümetlerinde etkin görevler almış olan ünlü siyaset bilimci Prof. Joseph Nye, "yumuşak güç" kavramını ilk kez 1980'lerin sonlarında kullandı. Günümüzde tüm dünyada siyasi liderler, köşe yazarları ve akademisyenler tarafından sık sık kullanılsa da bazen gerçek tanımı dışında ifade edilmektedir.
Yumuşak güç, cezbetme ve ikna etme kabiliyetine dayalıdır.
Zorlama kabiliyeti olan sert güç ise bir ülkenin askeri ve iktisadi gücüne yaslanır. Yumuşak güç ülkenin kültürünün, siyasi fikirlerinin ve politikalarının ilgi çekmesinden kaynaklanır. ETKİ KURMA yöntemiyle insanlar, kitleler ve ülkeler üzerinde söz sahibi olma, dediğini yaptırma yeteneğidir. Yumuşak güçte, sert gücün tam aksine etkilenen tarafın RIZASI vardır.
Newton Leroy "Newt" Gingrich, ABD'li siyasetçidir.
Anne ve babası boşandı.
Annesi daha sonra Robert Gingrich ile hayatını birleştirdi.
Gerçek babası olmasa da desteği annesinin ikinci eşinden gördü. Modern Avrupa Tarihi okudu. 1995-1999 arasında ABD Temsilciler Meclisi başkanlığı yaptı. Newt Gingrich, 1978 yılında Georgia eyaletinden ABD Temsilciler Meclisi'ne girdi. Bu tarihten sonra 5 defa daha aynı seçimi kazandı. Cumhuriyetçi Parti'nin 1998 yılında yapılan seçimlerde uğradığı başarısızlıktan sonra TEMSİLCİLER MECLİSİ BAŞKANLIĞI'NI bıraktı.
Lobicilikle konferanslarla kitaplarla servet sahibi oldu.
11 Mayıs 2011 tarihinde 2012 BAŞKANLIK seçimleri için aday olacağını ilan etti. Bush yönetiminin Irak politikasını eleştirirken "Kaç düşmanı yok ettiğin değil kaç dost kazandığın önemlidir" dedi.
Haklıydı...
YUMUŞAK GÜCÜ ve Prof. Joseph Nye'yi buraya çok sık konuk ettim. Harvardlı Nye, uluslararası ilişkilerde önemli bir kilometre taşıydı.
Hem teori hem pratikte vardı...
Bu nedenle ÖNERMELERİ çığ gibi yayılmaktaydı...
Türkiye de bu alanda kendi yazılımıyla kendi çizgisiyle kendi yöntemleriyle yürümekteydi...
5-6 yıl önce gittiğim coğrafyayı tekrar yakından görme fırsatım oldu. Yunus Emre Enstitüsü Başkanı Prof. Dr. Şeref ATEŞ'in daveti, Koordinatör Melih Barut'un nezaketiyle uzaklara uçtuk. THY ile...
İlk durak Venezuela'ydı.
Sonra PANAMA üzerinden Meksika'ya geçildi. Her iki ülkenin önde gelen medya gruplarıyla, yöneticileriyle, gazetecileriyle, ekran yüzleri ile bir araya gelindi. Ülkeler arasındaki yakınlık, sorunlar, aşılması gerekenler, işbirliği, haber ortak paydası ve sağlıklı iletişim gibi pek çok konu ele alındı... Patricia Villegas, Vanessa Maita, Rafael Anibal Camacho, Dulce Feliciano, Federico La Mont, Jose Hernandez, Jeziret Gallardo, Eli Lopez ve Guadalupe Gonzales gibi pek çok isim masanın etrafında toplandı...
Dünya siyaseti de ekonomi de spor da magazin de konuşulurken iki konu çok öne çıkıyordu. Bunlardan ilki kesinlikle DÜNYA MARKASI olan ve çok iyi yönetildiği için artık HAYRANLIK uyandıran Türk Hava Yolları...
THY artık bir HAVAYOLU şirketinden çok ötede reklamcıların incelemesi gereken bir konu haline gelmiş durumda. KITA'daki hemen hemen tüm gazeteciler, THY'nin ayrıcalıklarından, üstünlüğünden, konforundan, kabiliyetinden söz ediyordu. İSTANBUL ve KAPADOKYA daima kişisel manşetlerindeydi.
THY ile gelinip gidilmesi seyahatin dışında aktarılıyordu.
"GİTMEK" kadar önemli olan, "THY ile gitmek"ti.
Benim daha önce kullandığım bir benzetmeyi Türkiye tarihini iyi bilen bir gazeteci dostum oralarda masaya söylüyordu: Fatih Sultan Mehmet ya da Kanuni Sultan Süleyman büyük isimlerdi.
İmparatorlardı.
Tartışmasız.
Ancak onlar da buralara gelemedi... THY kimsenin gidemediği yere gidiyor...
AMERİKA'daki televizyonlar dizilerimizin resmi geçidine dönüşürken, meydanlar havaalanları da THY uçaklarının süzülen görüntüleriyle bezeniyordu.
İstanbul Boğazı da Kapadokya da defalarca görülmesi gereken MERKEZ haline geliyordu. Silah sesleri her yerden duyulurken TÜRKLER Venezuela'da da Meksika'da da gönül alarak TÜRK KÜLTÜRÜNÜ parlatıyordu. THY ve dizilerin açtığı kapıdan binlerce insan giriyor ve Yunus Emre Enstitüsü'nün imkanlarıyla buluşuyordu. Türkiye'den binlerce kilometre ötedeki bu insanlar da BAYRAK AŞKI için gece gündüz emek vermekteydi. Haftalık izin yapmadan çalışmakta, 24 saat her soruya cevap vermektelerdi. "ŞEHZADE MUSTAFA NEDEN ÖLDÜRÜLDÜ?" bile en çok sorulan sorulardandı!
HALA... Dünya artık çok da büyük olmayan bir KÖY'dü.
Ve Türkiye burada yeni, güçlü ve rakipsiz bir sayfa açıyordu.
Prof. Nye değerlendirir mi bilemem ancak YUMUŞAK GÜCÜN konuşulduğu yerde artık kimse TÜRKİYE'siz cümle kuramazdı. Belki yazıyı okurken abarttığımı düşünenler olacaktır. ASLA! Eksiği var fazlası yok...
Aşklarımız, acılarımız, ayrılıklarımız, şarkılarımız, türkülerimiz oralara kadar gidiyordu... İSTANBUL RÜYA ŞEHİR olarak görülüyordu. KAPADOKYA ise masalların devamı...
Yüz milyonlarca dolar harcayıp savaşabilirdiniz.
Gidip ülkeleri ele de geçirebilirdiniz. Fakat gönüllere girip YUMUŞAK TONLA kapılarını çalıp evlerine konuk olamazdınız.
Akıllarına kalplerine isminizi kazıyamazdınız. Zorlama yoktu, tehdit yoktu silah yoktu... İKNA olmayı bekleyen milyonlarca insan vardı. Onlar, kendilerine ait olanı alıp götürenleri değil, binlerce yıllık tarihe ev sahipliği yapan ANADOLU'dan uzatılan DOST elini ilk sıraya koyuyorlardı...
Ulaşamadığın toprak da para da gönül de senin değildi. Türk Hava Yolları ile meydanlarına indiğin, dizilerle evlerinde baş köşeye konuk olduğun coğrafya TÜRK'ü bağrına asıyordu.
TEK KURŞUN atmadan tek bir kötü söz söylemeden KOCA KITA denizleri aşıp kendi isteğiyle Türkiye'ye bağlanıyordu... Hiçbir ordunun erişemeyeceği yetişemeyeceği dayanamayacağı kapılarda bizim imzamız vardı...
Bakış açısı değiştiği an her şey değişirdi. Ne güzel demiş şair... Geleydin bir ÇAY içimi, sen ÇAY dökerdin ben de İÇİMİ...
Türkiye YUMUŞAK GÜCÜ çok iyi kullandığı gibi yine Joseph Nye'in değini yapıyor ve AKILLI GÜÇ ile de yoluna devam ediyordu. Tüm bunlar BÜYÜK olmak içindi...
Anlayana tabii...