Emre Şahin

EMRE ŞAHİN

Kazanan strateji

Eklenme Tarihi 14 Aralık 2025

ABD Başkanı Trump'ın açıkladığı yeni Ulusal Güvenlik Stratejisi'nin (NSS) satır aralarına dikkatle bakıldığında sadece ABD'nin değil, Türkiye için büyük fırsatları işaret ediyor. Küresel ölçekte etkili think tank raporlarıyla birlikte okunduğunda bu net olarak görünüyor. Dünya hızla değişiyor, jeopolitik fay hatları yer değiştiriyor. Avrupa derin bir güvenlik korkusuyla yüzleşirken, Türkiye savunma sanayisinde attığı kararlı adımlarla ve sahadaki etkinliğiyle doğal bir merkez ülke konumuna yükseliyor. NSS'in en çarpıcı yönlerinden biri de ABD'nin Basra Körfezi'ne bakışındaki değişim.

Katar'dan Suudi Arabistan'a, İran'dan Birleşik Arap Emirlikleri'ne kadar bölge ülkeleri artık Washington için "birinci öncelik" değil. Trump'ın bu coğrafyada trilyon dolarlık anlaşmalar yapmış olması şu gerçeği değiştirmiyor: ABD, küresel jandarmalık rolünü Basra Körfezi üzerinden sürdürme niyetinde değil. İşte tam bu noktada Türkiye devreye giriyor. Bölgesel dengeyi kurabilecek, askeri ve diplomatik kapasiteye sahip tek aktör olarak öne çıkıyor. Asıl dikkat çekici tablo ise NSS'in Avrupa bölümünde ortaya çıkıyor. Trump'ın "Make Europe Great Again" adını verdiği yeni yaklaşım, kıtada köklü bir siyasi kırılmayı gösteriyor. Washington'ın hedefinde İtalya, Avusturya, Macaristan ve Polonya var.

Bu hamleyle plan, ülkeleri Avrupa Birliği'nden kopararak ABD ile aynı eksende buluşturmak. Ardından Avrupa'yı Batı–Doğu diye yeniden dizayn etmek. Trump'ın bu dört ülkenin liderleriyle olan yakın ilişkisi de tesadüf değil. ABD, Avrupa'da "nokta stratejisi"yle ilerlemek istiyor. Ancak bu planın tek kazananı yine Türkiye olacak. Başkan Erdoğan'la Trump'ın dostluğu Avrupa'nın korkusunu daha da derinleştiriyor. Çünkü Avrupa, Rusya tehdidi karşısında ciddi bir varoluş krizi yaşıyor. AB liderlerinin kendi aralarındaki her kritik görüşmede Türkiye'ye duyulan ihtiyaç artık gizlenmiyor. Fransa Cumhurbaşkanı Macron'dan Almanya Başbakanı Merz'e kadar birçok lider Ankara ile daha yakın ilişkilerin yollarını arıyor.

NATO Genel Sekreteri Mark Rutte'nin son açıklaması ise Avrupa'nın içine düştüğü çıkmazı ortaya koyuyor: "Rusya'nın bir sonraki hedefi biziz. Büyükbabalarımızın, büyükannelerimizin yaşadığına benzer bir savaşa hazırlıklı olmalıyız." Bu cümlede dikkat çekici bir detay daha var: Rutte, ABD ve Türkiye'yi bu tehdidin dışında tutuyor. Hedefin doğrudan Avrupa ülkeleri olduğunu söylüyor. ABD'nin yeni güvenlik doktrini, Avrupa'daki kırılganlık ve Ortadoğu'daki öncelik değişimi birleştiğinde ortaya tek bir gerçek çıkıyor: Önümüzdeki dönemde hem Washington hem Brüksel, Türkiye'siz bir denge kuramayacak. Türkiye ise stratejik hamleleriyle bu kez masanın en önemli aktörlerinden biri.

YAPAY GELECEK

Amerikalıların yüzde 85'i, İspanyolların yüzde 74'ü, Fransızların ise yüzde 71'i işlerinden nefret ediyor. Tam da böyle bir dönemde yapay zekâ hayatımızın merkezine hızla yerleşiyor. Bugün yapay zekâ, verimlilik, hız ve maliyet avantajı gibi kavramlarla pazarlanıyor. İşverenler için adeta bir "altın çağ" vaadi sunuyor. Ancak madalyonun bir de diğer yüzü var. 2030 yılına kadar dünya genelinde yaklaşık 800 milyon kişinin yapay zekâ nedeniyle işini kaybedeceği öngörülüyor. Bu sadece ekonomik bir dönüşüm değil; ciddi bir toplumsal ve psikolojik kırılma riskine kapı aralıyor. İşini sevmeyen milyonlarca insan varken, "Zaten mutsuzlardı" diyerek yapay zekanın önünü açmak son derece büyük bir risk. Ancak iş sadece geçim kaynağı değildir. İnsan için kimliktir, aidiyettir, hayata tutunma umududur. Yapay zekânın bu kadar hızlı ve kontrolsüz biçimde iş gücünün yerini alması, özellikle niteliksiz veya orta düzey beceri gerektiren mesleklerde büyük bir boşluk yaratacaktır. Boşluğu neyle dolduracağımız ise hâlâ belirsiz. Sorun yapay zekânın varlığı değil, onun nasıl ve kimin için kullanılmasıdır...


BOŞ ARAŞTIRMA!

Bilim insanları Mars'ta zamanın Dünya'ya göre daha hızlı aktığını keşfetmiş. Rakam da hazır: Mars'taki saatler, Dünya'dan bakıldığında her 24 saatte 477 mikrosaniye ileri gidiyor. Bunun için de milyonlarca dolar harcanmış. Bu bilgiyle hayatımızda ne değişti? Markete giderken daha mı hızlı alışveriş yapıyoruz? Faturalar mı azaldı? Hayır. Bilim insanları bu eleştiriye şöyle cevap veriyor: "Bugün gereksiz gibi görünen ölçümler, 20–30 yıl sonra kritik teknolojilerin temeli olabiliyor." Sizce bu araştırma gerekli mi?

KORKUTAN RADYO

Kamuoyunda "Kıyamet Radyosu" olarak bilinen ve yıllardır gizemi çözülemeyen askeri yayın istasyonu UVB-76, bu hafta yeniden sahneye çıktı. Üstelik alıştığımız sessizliğini bozarak... Normal şartlarda ayda bir ya da iki kez sinyal veren bu istasyon, yalnızca birkaç gün içinde 15 ayrı şifreli mesaj yayımladı. Avrupa'da kulakların bu kadar kesilmesi boşuna değil. Belki bu sadece teknik bir test, belki de rutin bir tatbikat. Ancak geçmiş bize şunu öğretti: Büyük kırılmalar çoğu zaman küçük ve dikkat çekmeyen sinyallerle başlar.

PARANTEZ

McKinsey Küresel Enstitüsü, ilginç bir araştırmaya imza attı. Yeryüzündeki toplam gerçek servetin yaklaşık yüzde 35'inin üzerinde bina olmayan araziden oluştuğu açıklandı. Yani 182 trilyon dolar.