Ekrem Kızıltaş

EKREM KIZILTAŞ

Tarihi 7 Ağustos 2020

Mesele üzüm mü, bağcı mı?..

Yapılanları yeterli kabul etmeyip hep daha fazlasını istemek, insani. Ancak, yapılanları takdirle, yapanlara teşekkür ve daha fazlasını yapmaları için de destek olmak da önemli…

Yollar, köprüler, havaalanları, limanlar, barajlar, şehir hastaneleri, enerji bağımlılığımızı azaltma girişimleri… Kendi uçağımız, helikopterimiz, İHA'larımız, SİHA'larımız, uydumuz ve yakında inşallah otomobilimiz…

Hepimizi canından bezdiren yasaklarla dolu bir dönemin ardından, taşların yerine oturduğu ve normalleşen bir ülkeye kavuşmak…

Suriye, Irak ve Doğu Akdeniz'de ülkemizin bekasını ve menfaatlerini ilgilendiren konularda atılan adımlarla, 'sırtına vurulup elinden lokması alınan' bir ülke iken, kararlarını alıp uygulayan, kısacası kendi ayakları üzerinde duran bir ülke haline gelişimiz...

Ayasofya'nın yeniden cami haline getirilmesi, millet olarak rüştümüzü kesinlikle ispat ettiğimizin iyice netleşmesi…

Maddi ve manevi birçok sahada bir zamanlar hayal etmekte bile zorlandığımız şeylere kavuştuğumuz, açık bir gerçek. Bütün bunlara Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan başkanlığındaki AK Parti iktidarlarının vesile olduğu da…

2002'nin sonlarında başlayan bu yolculuğun, eski halimizi daha çok seven iç ve dış mihrakların hiç durmayan saldırıları sebebiyle ne kadar zorluk ve sıkıntılarla dolu olduğuna da yaşayarak gördük.

Açıkça dış mihraklara piyonluk yapanların, kripto kimliklilerin, her nedense doğuştan muhalif olanların ve çeşitli sebeplerle onlara eklemlenenlerin yaptıkları ve yapmaya çalıştıkları melanetlere de hep beraber şahit olduk…

Bunlara rağmen, şükredilecek bir noktadayız, elhamdülillah.

Sırada ne var?..

Bu ülke için çalışanlara husumeti varlık sebepleri olarak kabul edenlerin, eski 'güzel' günlerine dönebilmek için Cumhurbaşkanımıza ve ekibine durmadan saldırmalarına alışığız.

Ancak, kendilerinin istediklerini Cumhurbaşkanımızın da istediğini ve gerçekleştirmek için uygun zamanı beklediğini çok iyi bildikleri halde, gül atıyormuş gibi yapıp taş atanlar, tuhaf bir durum.

İstanbul Sözleşmesi ve 6284 sayılı kanun üzerinden başlatılan ve son zamanlarda dozu iyice artırılan tartışmalarda, 'dost' oldukları düşünülse de nerdeyse hasım gibi davrananlar da mevcut yani.

İstanbul Sözleşmesi, 2011'de Türkiye'nin Avrupa Konseyi dönem başkanlığı sırasında İstanbul'da imzalandığı için bu ismi taşıyor. 6284 sayılı kanun ise bu sözleşmeye de bazı atıflarla bulunularak daha önceki kanunun yerine 2012'de yürürlüğe girmiş.

Sözleşme de kanun da belirli birtakım ihtiyaçlara cevap vereceği düşüncesiyle, yani iyi niyetlerle kabul edilmiş.

Ancak, sözleşmenin satır aralarında ancak yorumlarla ortaya çıkabilen bazı sıkıntılar var. Uygulama ile ilgili gelişmelere bakılırsa, 6284 sayılı kanundaki bazı hususlar da hedeflenenin tersi neticeler doğurma riski taşıyor.

Sözleşmeye ve kanuna 'dokunulmamasını' isteyenlerle her ikisinin de 'derhal' kaldırılmasını isteyenler, tartışmanın uç noktaları. Bu uçların hedeflerinde Cumhurbaşkanımızın olması, konunun dikkat çekici yönü.

Özellikle, şikayet ettikleri hususlarda Cumhurbaşkanımızın da en az kendileri kadar hassas olduğunu bilenlerin davranışları düşündürücü…

Azıcık araştırsalar; çalışmaların sürdüğünü, kanunda birtakım düzenlemeler yapılırken sözleşmenin de büyük ihtimalle rafa kaldırılacağını öğrenebilirler oysa…

Bu konular üzerinden Cumhurbaşkanımızı hedef alanların, bundan sonra nelere merak saracakları, önemli…

Üzüm yemek mi yoksa bağcıyı döğmek mi istedikleri, o zaman daha iyi anlaşılır…