Ekrem Kızıltaş

EKREM KIZILTAŞ

Tarihi 15 Ocak 2020

Çok bilinenli denklem…

Kasım Süleymani'nin Bağdat'ta ABD tarafından katledilmesi olduğu kadar, sonrasında yaşananlar da nasıl bir dünyada yaşadığımız konusunda oldukça ibretli tablolar içeriyor.

Uluslararası kurallar, diploması, teamül ve benzeri parlak sözlerin özellikle de güçlü olanların menfaatleri söz konusu olduğunda herhangi bir anlam ifade etmediğini gösteren bu tablolar, dik duramadığımız zaman başımıza neler gelebileceğini anlamak açısından önemli.

İranlı bir komutanın beraberindekilerle birlikte Bağdat'ta öldürülmesi, öncelikle Irak'ın bağımsızlığı ve egemenliği açısından ciddi bir problem… Özel yetkilere sahip olduğu bilinen İranlı bir komutanın Irak'ta ne aradığı yanında ABD'nin nasıl olup da pervasızca onu katledebildiği, normal şartlar altında meselenin en önemli yanlarından.

Ancak, ülkenin 2003'te ABD tarafından artık yalan olduğu herkesçe bilinen birtakım yalanlara istinaden işgal edilmesi sonrası yaşananlar, Süleymani'nin öldürülmesini sıradan kabul edilebilen anormalliklerden birisi haline getiriyor.

Irak, 2003'ten beri yüz binlerce insanın hayatını kaybettiği, milyonlarcasının istikrarsızlık içinde yaşamak zorunda kaldığı bir ülke. Şekli olarak bir devlet yapısı var olmaya var. Ama Irak, Iraklıların değil, daha çok ABD'nin ya da İran'ın sözünün geçtiği bir ülke.

Irak'ın egemenliği olup olmadığı, İran etkisi ve ABD'nin yaptıkları, kimsenin takılmadığı detaylar olarak kalıyor ve insanlar doğrudan başka konulara geçip, mesela İran'ın Süleymani'nin katli ile mütenasip bir karşılık verip vermediğini tartışıyorlar.

İran'dan yükselen büyük tepkiler ve verilen intikam sözleri hatırlandığında, Irak'taki ABD üslerine yapılan ve neticesi tartışmalı balistik füze saldırılarının 'yeterli' olduğunu kabul edenlerin sayısı, oldukça az.

Petrol zengini, ama…

Konuyu tartışanlar, yalnızca cenazesindeki izdihamda onlarca kişinin hayatını kaybettiği Süleymani'nin katli ile ilgili İran'ın daha büyük şeyler yapmasını bekleseler de, içten içe bunun olmayacağını da biliyorlardı aslında.

Hiçbir kuralın geçerli olmadığının farkında olan İran'ın, pervasızlığı ile bilinen ABD'nin çok daha vahim şeyler yapmasına sebebiyet vermemeye gayret ettiği söylenebilir. Ülkenin en tepe yöneticileri de dahil olmak üzere, İranlıları öfkelerini yutmaya mecbur eden bir güçler dengesi mevcut çünkü.

Süleymani'nin katli ile ilgili Irak'ta olup bitenlere bakılınca, ABD'nin 'ben yaptım oldu' anlayışının İran'la sınırlı olmadığı gözüküyor.

İran'ın inkar edilemez etkileri sebebiyle, Kasım Süleymani'nin ülkelerinde öldürülmesi sonrası Irak'ı yönetenlerin de bir şeyler yapmaları gerekirdi ve yaptılar da…

Olayın ardından Irak Meclisi'nin ülkedeki ABD askerlerinin çıkarılması kararı alması ve Başbakan Adil Abdülmehdi'ye bunu gerçekleştirmesi için çağrıda bulunması, anlamlı bir girişimdi.

Irak Başbakanı'nın, ABD'den kararın uygulanması için bir mekanizma oluşturmasını istemesi, yaptırım tehdidi ile cevaplandırıldı.

Trump'un, "Bizim orada aşırı derecede pahalı bir hava üssümüz var. Milyarlarca dolar harcadık. Bize bu parayı vermedikleri sürece burayı terk etmeyeceğiz" şeklindeki sözleri, işgalci ve işgal edilen ilişkisini anlayabilmek için kafi…

'Petrol zengini Irak için bir üs bedeli nedir ki' ve akla gelebilecek başka birçok sorunun cevabı ise, ABD Dışişleri Bakanlığı'nın, 'Irak'ın, petrol gelirlerinin bulunduğu New York Federal Bankasındaki hesaba erişiminin engellenebileceği' uyarısında gizli…

Bilinenleri çok olsa da epeyce zor bir denklem, değil mi?