Ekrem Kızıltaş

EKREM KIZILTAŞ

Tarihi 23 Şubat 2018

Fıkra gibi...

'Başkan yüzme bilmiyor' fıkrasını bilirsiniz. Ne yaparsa yapsın eleştirilerden kurtulamayan bir başkan, medya mensuplarını davet ettiği bir piknikte suyun üzerinde yürür ve onlara, 'hadi bakalım, bu yaptığımda eleştirecek bir şey bulun da görelim bakalım' der.
Suyun üzerinde yürüme başarısını gösteren başkan, herhangi bir şekilde eleştirilemeyeceği rahatlığıyla ertesi günkü gazetelere baktığında, hemen tamamının şu başlığı attıklarını görür: 'Başkan yüzme bilmiyor!..'
İflah olmaz bir şekilde Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ve AK Parti iktidarı karşıtı olan bazı çevreler ekonomimizin çök kötü durumda olduğu kanaatindeler. O kadar ki onlara göre battık, batıyoruz ya da batmak üzereyiz.
Tam olarak Cumhurbaşkanı Erdoğan ve AK Parti iktidarı karşıtı olmasalar da çeşitli sebeplerle memnuniyetsiz olan bazı çevreler ise, aslında son derece parlak gözüken ekonomik tablonun pek de gösterildiği gibi olmadığını ispatlama gayretinde.
7 Şubat, Gezi Olayları, 17-25 Aralık ve 15 Temmuz'un ne olduğu ve niçin bu tür girişimlerle karşı karşıya kaldığımız hususunda bahsini ettiğimiz bu iki grup arasında bazı farklılıklar olsa da, atlatılan bu badirelerin ekonomiye olumsuz etkilerini kaale almama konusunda müttefikler.
Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan'ın Beştepe Millet Kültür ve Kongre Merkezinde gerçekleştirilen "11.
Kalkınma Planı Tanıtım Toplantısı"nda açıkladığı rakamlar, nereden nereye geldiğimizi gösteren en derli toplu verilerdi.
"Kişi başına milli gelirimizi 3 bin 500 dolar seviyelerinden 11 bin dolar seviyesine ulaştırmış olmamız gerçekten tarihi bir başarıdır. Buraya durup dururken gelmedik, bir gayretle geldik", konuşmanın belki de en önemli cümlelerinden birisiydi.

İHTİŞAM MI, SEFALET Mİ!..
Cumhurbaşkanımızın söylediklerinden bazılarını hatırlatalım:
2002 yılında 236 milyar dolar olan milli gelirin, 2016 yılında 863 milyar dolara çıkarılması... Son 10 yılda sağlanan 8,3 milyon ilave istihdam...
2002 yılında yüzde 11,3 olan bütçe açığının milli gelire oranının 2017'de yüzde 1,5 seviyesine düşürülmesi...
2002'de milli gelire oranı yüzde 14,4 olan faiz giderlerinin, 2017 yılında yüzde 1,8'e gerilemesi...
2002 yılında yüzde 72'ye ulaşan kamu borç stokunun milli gelire oranının 2016'da yüzde 28'e kadar düşürülmesi ve bu konuda Avrupa'nın en iyi ülkeleri arasına girilmesi...
2002'de 36 milyar dolar olan ihracatın, 2017'de 157 milyar doları aşması...
2002'de 17 milyar liralık kamu yatırımı yapılırken, bu rakamın 7 kat artırarak, 2017'de 128 milyar liraya çıkarılması...
Kamu-özel iş birliği ile 1986'dan 2002'ye kadar 11,4 milyar dolarlık 67 proje uygulanabilirken, 2002'den günümüze kadar 50,6 milyar dolarlık 158 projenin hayata geçirilmesi...
79 senede yapılan toplam 6 bin 100 kilometre bölünmüş yol ağı uzunluğunun, 2002'den sonraki 15 senede 26 bin kilometreye ulaştırılması...
2002'de olmayan Yüksek Hızlı Tren (YHT) hatlarının 2017'de bin 213 kilometreye, 2002'de 26 olan havalimanı sayısının 55'e çıkarılması...
2002'de toplamda 66 savunma projesini yaklaşık yüzde 20 yerlilik oranıyla yürüten Türkiye'nin, 2017'de 600 savunma projesini yüzde 65'in üzerinde yerlilik oranıyla sürdürür hale gelmesi...
Liste uzayıp gidiyor...
Bunlar ve diğerleri, nereden nereye geldiğimizin en açık göstergeleri.
Ve böyle gidebilirsek nerelere ulaşabileceğimizin de müjdeleri...
Ancak, birileri bu tablonun pek iç açıcı olmadığını düşünürlerken, başka birileri de durumun tam bir çöküşü gösterdiğini ileri sürebiliyorlar...
Ne dersiniz?.. Durum tam da şu başkan fıkrasında olduğu gibi değil mi?..