Ekrem Kızıltaş

EKREM KIZILTAŞ

Tarihi 14 Kasım 2017

Yumurta küfesi

Sırtında yumurta küfesi olmayanların ülke yönetimi ile ilgili önemli işlerin nasıl yürütülmesi gerektiği hakkında konuşmaları, en kolay işlerden biridir.
Demokrasinin sağlıklı bir şekilde işlemesi gerektiği konusunda kimsenin itirazı yok. Ancak sağlıklı bir demokrasinin olmazsa olmazları ile ilgili eksikliklerin faturasını tamamen iktidara kesmek, ciddi bir haksızlık.
Sağlıklı işleyen bir demokrasi Yasama, Yürütme ve Yargı arasındaki iş bölümünün iyi tespit edilmesi ve bunlardan hiçbirinin sınırlarını aşmamasını gerektirir. Mesela Yargı 'jüristokrasi' derdine düşmemeli ve bazı yüksek mahkemeler kendilerine belirlenmiş alanların dışına taşmamalıdır...
Türkiye'nin, daha dün denebilecek bir zamanda önce Jüristokrasi hevesi, ardından da Yargı'ya da sızmış birtakım güçler sebebiyle ciddi sıkıntılar yaşamak zorunda kaldığı, hatırlardadır.
Siyasetin kontrolünde olması gereken bazı güçlerin saçma sapan girişimlerde bulunması da sağlıklı bir demokrasiyi sıkıntıya sokabilen hususlardandır.
12 Eylül ve 28 Şubat'ın gölgesindeki ülkemizde, Ergenekon, Balyoz, Sakal, Oraj, Çarşaf gibi girişimler, yargıya sızmış FETÖ mensupları tarafından sulandırılsa da, unutulmaz.
27 Nisan'daki e-muhtıra şaka değildi.
Hukuk garabeti denilse de, '367' birileri tarafından tepe tepe kullanıldı. İktidardaki AK Parti'ye yönelik kapatma davasının neyi amaçladığını da herhalde biliyoruz.
Bütün bu süreçlerde en azından iktidarda bulunanlar kadar hassas olmaları gereken muhalefet partilerinin ve özellikle de ana muhalefet partisinin davranışlarının demokrasi ile uyumlu olduğunu söyleyebilmek, pek mümkün değil.
Halkın tercihini önemsemesi gerekenlerin, kendilerinin tercih edilmeyeceği düşüncesiyle sandık dışı yollardan medet ummaları, yakın tarihin en acı gerçeklerindendir.
Ekonomi deyince de ciddi bir kırılma noktası olan 2013 Mayıs'ı akla gelir. İMF'ye borcunu bitirmiş, enflasyonu tek hanenin dibine indirip, nerdeyse negatif faiz oranlarına ulaşmış Türkiye'nin, birkaç ağaç bahanesiyle nasıl karıştırıldığını iyi hatırlamak gerek.
Olup bitenleri 'gençlerin masum girişimi' olarak kabul edip destekleyen, etrafı yakma yıkma ve yağmalama olaylarına sessiz kalanların başını, sandık dışı yollarla iş başına gelme hayalleri kuranlar çekiyordu, o zaman. Gelişmelere naif bir şekilde yaklaşıp, gençleri anlamak gerekir diyenler de vardı tabii...
17-25 Aralık 2013, Gezi ile yapılamayanı gerçekleştirmek için tezgahlanmıştı, olmadı. Ve bu vesile ile gerçek yüzünün ne olduğu anlaşılan FETÖ, devleti ele geçirmek üzere beklemek yerine 15 Temmuz'da düğmeye basmak zorunda kaldı...
Gezi, 17-25 Aralık ve 15 Temmuz'da Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan öncülüğündeki refleksler gösterilmeseydi şu anda ne durumda olurduk, bilmiyoruz.
Demokrasiyi ortadan kaldırmak ve ülkemizi birtakım mihraklara teslim etmek için yapılan girişimler sırasında gereken refleksleri göstermeyenler demokraside, ekonomide ve dış münasebetlerdeki birtakım sıkıntılardan şikayetçi olmakta, haklılar belki.
Ama sırtlarında yumurta küfesi olmayanların, sırtlarında yumurta küfesi taşıyanlara yönelik tavırlarında insaflı olmaları gerekir...
Türkiye'nin de güllük gülistanlık bir hale gelebilmesi için sağlıklı işleyen bir demokrasi, güçlü bir ekonomi ve doğru yürütülen bir dış politika gerekir, tamam... İktidarın bunları sağlamak zorunda olduğu da...
Ancak, sadece iktidarın değil herkesin bu yönde çaba göstermesi gerektiği de, unutulmamalı..
Bunun için, içinde makul miktarda su bulunan bardağı boş gösterme çabalarından vazgeçmek iyi bir başlangıç olabilir...