Ekrem Kızıltaş

EKREM KIZILTAŞ

Tarihi 1 Ağustos 2017

Güçlü değil, haklı kazanır!..

90'lı yıllarda Türkiye'yi ziyaret eden ABD'li bir gazeteci ile ilgi çekici bir konuşmamız olmuştu.
Kendisinden oldukça emin bir şekilde, bölgenin iki demokratik ülkesi olan Türkiye ve İsrail'in güç birliği yapmaları gerektiğini söylüyordu.
Türkiye'nin bölgede işgalci olarak tanınan bir devletle işbirliği yapamayacağını söylediğimde, kafası karıştı.
1967 sonrası işgallere işaret ettiğim düşüncesiyle:
'Tabii, İsrail sonradan işgal ettiği yerlerden de çekilmeli' dedi, ama pek mutlu değildi.
'İsrail işgali, sadece 1967 sonrası ile ilgili değil ki... Unutmayın ki, 1948'de başkalarının toprakları üzerine kurulmuş bir devlet söz konusu.
Yani İsrail zaten baştan işgalci' dediğimde ise, rengi değişti. 1948 öncesine işaret edildiğinde kafaları iyice karışıyordu belli ki...
Kovulan bir halkın toprakları üzerine dışarıdan taşınanlara devlet kurdurmak, vaktiyle kolay gelmişti. Ancak yıllar geçtikçe problemler büyüdü ve çözümsüz hale geldi. Filistinlilerin yok edileceği ya da etkisiz hale gelecekleri hesabını yapanlar, şimdi oraya yerleştirdiklerinden daha fazla bir nüfusun 'topraklarımızı istiyoruz' baskısı ile karşı karşıya.
Her ne kadar kendilerine karşı bin türlü adaletsizlik ve haksızlık yapılıyor olsa da, Filistinlilerin talepleri objektif olarak haklı. Ve herkes bunun farkında.
Fiili bir yanlışlıktan başka, İsrail'in varlığını izah sadedinde kimsenin söyleyebileceği bir şey yok çünkü.
Bu sebepledir ki, BM ve GK gibi güdümlü kuruluşlar bile, Filistin meselesinde arada bir doğru kararlar almak mecburiyetinde kalıyor. Arşivlerde bulunan ve bir gün tatbike konulması ümit edilen bu kararlar, İsrail ve taraftarlarının yüzüne atılan birer tokat niteliğinde.
1948'de BM'nin çizdiği sınırlara dönüşle ilgili karar, İsrail'in 1967 sonrası işgal ettiği bölgelerden çekilmesi kararı, uluslararası hukuka aykırı olarak kurulan Yahudi Yerleşimlerin kaldırılması kararı, Filistinli mültecilerin dönmeleri ile ilgili karar... Bunlar gibi BM'den ya da Güvenlik Konseyi'nden çıkan Filistinliler lehine birçok karar var.

FARENİN EMRİNDEKİ FİL...
Bütün bu metinler, önceden hesap edilmediği anlaşılan bir duruma işaret ediyor. Eğer adalet denilen bir şey varsa, Bölgenin böğrüne bir hançer gibi saplanmış olan İsrail'in istikbali yok. Mültecilerin dönüşü, İsrail'in hayallerinin fiilen bitmesi demek mesela.
Filistinlilerin yaşadığı yerlerde oluşturulan İsrail yerleşimlerin kaldırılması da, genişleme hayallerinin sonu.
İsrail'e göre, Filistinliler kendilerine başka yerde bir yurt bulmalı ve oraya yerleşmeli. Saçma olduğunu kendileri de biliyor, ama batının bu konuda kendilerine destek olması gerektiğine inanıyorlar. Zaten öyle de oluyor.
Ancak, 6 milyonu Filistin'de yaşayan ve 6 milyonu da bir gün oraya gelme hayalleri kuran 12 milyondan fazla Filistinli'nin taleplerinin gözden uzak tutulamayacağı da bir gerçek.
İsrail'le olan bağlantıları sebebiyle 'farenin emrindeki fil' olarak değerlendirilen ABD, denklemin ana odağı. İsrail'e kayıtsız şartsız destek ve İslam ülkeleri ile işbirliğini sürdürme arasında bocalayan bu ülke, iki tarafa da mavi boncuk veriyor.
Çözülmesi mutlaka gerekli bir problem var ortada. Çözüm geciktikçe de, mesele iyice içinden çıkılmaz hale geliyor. İsrail, baskı, zulüm ve katliamlar yaparak, korku içinde;
Filistinliler ise maruz kaldıkları bütün sıkıntılara rağmen ümitle bakıyorlar geleceğe.
Akıl, mantık, adalet ve hakkaniyet gibi bütün evrensel değerler Filistinlilerin haklı olduğunu söylüyor. Tarih de, zaman zaman güçlü olan kazansa da, neticede haklı olanın kazandığını gösteriyor...