Tarihi 23 Aralık 2019

Kompleks

"FRANSA'NIN ve Elysee'nin Suriye politikasını nasıl buluyorsunuz? Türkiye'yi neden karşısına almayı seçti?" Amerikalılar işi gücü bırakmış Dışişleri Bakanlığı'na bağlı yayın organı ile bu soruyu Fransız jeopolitik uzmanı Jean-Dominique'e soruyorlar. Dominique ilginç bir cevap veriyor; "Fransa olarak, uzun süredir Suriye oyunundan çıktık. Uzun süredir aktör değiliz. Hadi sert bir benzetme yapalım: Fransa gibi 'kibirli' bir ülke için, 'güçsüz olduğunu itiraf etmesi' çok zor. Ama Suriye'de Fransa çok zayıf."
Kibir... Evet bu konuda tavan yapmış bir ülke Fransa... Ve artık eski güçleri yok. Dominique açık açık Fransa'nın artık uzun süredir oyunda olmadığını söylüyor. "Güçsüzüz ama bunu kabullenemiyoruz" diyor. Buna karşılık Türkiye'nin bölgesinde tarihi adımlar atması, Suriye'de Rusya ve ABD ile masa kurması adamları delirtiyor. Kaddafi'yi devirmek için hiç kimseye sormadan ilk harekatı başlatan, savaş uçakları ile vuran Fransa bugün gelinen noktada Libya'da bile civcive dönmenin kahrını yaşıyor. Bugün Libya'yı ilk bombalayan Fransa değil, bu ülkeye kucak açan Türkiye Trablus yönetimi ile anlaşmalar imzalıyor.
Başkan Erdoğan, bölgemizde kurulan masalarda Avrupa'yı bırakın sandalyeyi tabureye bile bulamayacak hale getiriyor.
Kafayı yiyorlar. Kibir kılıcı bir yerlerinden gıtlaklarına kadar girdiği için çıldırıyorlar.
Amerikalılar çok ilginç bir soru daha yöneltiyorlar Fransız Dominique'e... O soruya da çok güldüm. Hatırlıyorsunuz, Fransa Cumhurbaşkanı Macron Erdoğan ile görüşmek istemiş, Merkel ve İngiltere Başbakan'ı Johnson'dan da "Bu görüşmede beni yalnız bırakmayın. Yanımda olun" diye rica etmişti. Erdoğan da Fransa'nın randevu talebine "Bakarız" diye cevap vermiş, sonrasında Macron'u yanında korumaları Merkel ve Johnson ile birlikte Londra'da kabul etmişti.
İşte Amerikalılar, Fransız stratejiste "Macron neden Erdoğan ile baş başa görüşmedi ve yanına Johnson ve Merkel'i aldı?" diye sorarak adeta Fransa'yı aşağılıyorlar.
Güç zehirlenmesi yaşayan kibir abidesi Avrupa artık bu tip sorularla aşağılanacak hale geldi. Artık dünyadaki gelişmeleri tribünden izleyen zavallılara döndüler. Dünya "Trump-Putin- Erdoğan" üçlüsünü konuşuyor. Medya sayfalarından sürekli bu üç lider taşıyor.
En çok eleştirilen lider de bu üçlü. Bu da gayet doğal. Çünkü en çok güçlü olanlar eleştirilir. En çok güçlü olanlara karşı kirli ittifaklar kurulur. Saldırılar düzenlenir. Nitekim Holywood filmleri ile de Türkiye'yi hedef alan bir güruh ortaya çıktı. Holywood'a kimlerin hakim olduğunu biliyorsunuz. En son bir film yaptılar. Yayınlayanın da filmin de ismini vererek reklamını yapmak istemiyorum.
Ancak filmde "Türgistan" liderini indirmek için bir zengin tarafından özel paralı tim kuruluyor. "Amacımız demokrasiyi getirmek" diyen Tim "Türkmence" öğrenmeye çalışıyor.
Libya bayrağı yeşil, siyah, kırmızı ve ay yıldızlı. Bir tek kırmızıyı çıkararak Türgistan bayrağı yapıyorlar. Sokaklara bayraklarla dökülen ve Başkanın indirilmesini isteyen halkın üzerine o ülkenin uçakları bomba yağdırıyor.
Ülkenin dibinde de mülteci kampları var. Ahmet, Murat gibi Türk isimleri filmde uçuşuyor. Her şeyiyle bilinçaltına "Türk"ü şırınga ediyor, Türkiye'yi pompalıyorlar, Libya'yı çağrıştırıyorlar.
Ülkeyi yöneten lideri "Kısmet" adlı yatta halledip yerine de kardeşini getiriyorlar.
Demokrat kardeş figürünün taşınmak istediği yer de FETÖ...
Ankara, Washington ve Moskova ile birlikte dünya arenasında belirleyici üç başkentten biri oluyor. Paris, Tel Aviv, Berlin ve finans merkezleri New York ile Londra'yı takan yok. Bu manzara birilerini şizofrene çeviriyor. Filmlerle bile algı operasyonlarına başlayacak hale geldiler. Türkiye oyun bozan ve belirleyici olduğu sürece de dışımızdan, içimizden, her yerden gelmeye devam edecekler. Aşağılık kompleksine girenler tabii ki birilerinin üzerine basarak yukarılara çıkmak isteyecek. Önemli olan biz ne yapacağız? İçerideki işbirlikçi maşaların yaş tahtasına mı oturacağız?
Bütün mesele bu...