Tarihi 20 Aralık 2019

Hayır diyen Türkiye

Rahmetli Kamran İnan "Hayır diyebilen Türkiye" adlı bir kitap yazdı. İnsanımız Türkiye'nin gür sesini duymaya hasret kaldı" diyordu. Devletimizin dış güçlere karşı teslimiyetçiliğinden ve "Evet efendim"ciliğinden kurtulması gerektiğini haykırıyordu. Üzerimize sinen korkaklıktan ve "Hazırol"da beklememizden, komplekslerimizden sıyrılmamız gerektiğinin altını çiziyordu. En büyük hayali buydu. Bıkmıştı siyaset yaptığı dönemlerdeki liderlerimizin "Emredersin-Başüstüne" türü yaklaşımlarından.

Geçmişteki Başbakanlarımız Amerikan Başkanları karşısında ezikti. Bu görüntüye itiraz edenlere "Amerika'dan korkmuyorsan geç ülkenin başına sen yönet" diyen Başbakanlarla yönetiliyorduk. Kamran İnan bu olayların en yakın şahitlerinden biriydi. Hayatı isyan ve kahrolmakla geçti. "Maalesef haini en çok olan ülkede yaşıyoruz" diye öfke doluydu. Demirel tarafından hiçbir bilgisi olmadığı Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı'na getirildiğinde üzülüyor, kendi alanı Dışişleri Bakanlığı'nda görev almak istiyordu. Ancak o dönemde Bakanlar Kurulu'nun belirlenmesinde kimlerden izin alındığını da bakın nasıl vurguluyordu; "Bu ülkede ABD'nin onaylamadığı kişi Dışişleri Bakanı olamaz."

Mesela Lozan anlaşması gereği Yunanistan'ın adaları silahsızlandırması gerekiyordu. Ancak buralara tam 22 adet uçak pisti yaptılar. Adaları gizlice silahlandırdılar. Türkiye seyretti o dönemlerde. Rahmetli Kamran İnan bu vurdum duymazlığa isyan ediyordu. Yunanistan'ın A-7 tipi bombardıman uçakları aldığını belirterek "Bu uçakları Ege adalarında kurduğu üslere yerleştirdi. Hepsinin Van'ı bombalayarak üslerine dönebilecek kadar kabiliyetleri ve menzili var. Türkiye Lozan'a aykırı bu uçakları adalara konuşlandıramazsınız yoksa bombalarım. Bu kabul edilemez diyebilmeliydi. Ancak bunu yapmadı" diye yakınıyordu.

Yıllar boyu HAYIR diyemeyen Türkiye'nin acısını yaşadığını belirtiyor, "Ülkemize gelen yabancı heyetlerin yukardan bakışları, bizimkilerin ezikliği, savunmaya kalmaları, serilen kırmızı halılar, Batılıların bizlere karşı, saygı dozu eksik davranışları beni hep düşündürmüş, bazen isyana sevk etmiştir." diyordu. Türk gençliğine de bir çağrıda bulunuyor ve noktayı şöyle koyuyordu; " İçerdeki yangın, Evet Efendimcilik memleketi bugünkü hâle getirdi; dışardaki Evet Efendimcilik tam bir teslimiyete dönüştü. Gençlerimizi, gereken hallerde içerde ve dışarda, yüksek sesle Hayır demeye davet ediyorum; insanlarımız buna susamıştır. Bize yukardan bakanların kaşlarını biraz aşağı çekmek zamanı gelmiştir. Hayır diyebilmek gücü Türk milletinde mevcuttur."

1699 Karlofça anlaşmasından bu yana Batı'ya hayır diyemedik. Ta ki 2003'e kadar. Bugün Türkiye Batı'dan gelen tüm baskılara boyun eğmiyor, ulusal çıkarları için gereken kararları bağımsızca alıyor. Suriye'ye giriyor, Libya ile anlaşma imzalıyor, Kıbrıs'a İHA üssü kuruyor, Batı'da birilerini rahatsız ediyor.

Ancak içeride de bu görüntüden rahatsız olanlar var. İnsansız Hava Araçlarını Türk savunmasına kazandıran Haluk Bayraktar "Türkiye'de uçabilmek için önce Mandacı zihniyeti yenmeniz gerekir" diye boşuna tweet atmıyor. Batı'nın "Hayır" demesine "Hayır" resti çekerek gittik Libya ile anlaşma yaptık. Denizlerimizde bize dayatılan Sevri parçalara ayırdık. . Batı'ya şimdi içerideki muhalefet eşlik ediyor... Yani Bayraktar'ın deyimiyle Mandacılar...

Rahmetli Kamran İnan'ın, eziklik ve komplekslerden kurtulmuş, bağımsız kararlar alan, "HAYIR" diyen Türkiye'yi gördükçe ruhu huzura koşuyor. İttihatçı kafalar, Batı ne pişirirse karşımıza çıkıp onu yiyen Mandacılar ise kemiklerini sızlatıyor.