Tarihi 29 Mayıs 2020

Hata Kimde?

HERKESİN aklında İzmir'de neler oluyor sorusu var.
Önce cami hoparlörlerinden şarkı türkü dinletilmesi terbiyesizliği ortaya çıktı. Kimliği henüz tespit edilemeyen birileri Diyanet'in merkezi ezan sistemine sızdı ve ortaya çıkan rezaleti CHP İzmir örgütünde aktif görev alan Banu Özdemir sosyal medyada beğeni ile paylaştı.
Şimdi de CHP'nin İzmir örgütü mensuplarının Cumhurbaşkanı Erdoğan ve ailesi hakkındaki küfürlü tweetleri gündem oldu.
Bir değil, iki değil; neredeyse CHP İzmir örgütünde ülkenin seçilmiş Cumhurbaşkanı'na hakaret etmeyen kimse yok.
Muhalefetteki çirkinleşme yeni değil. Genel başkan dahil olmak üzere CHP'nin üst düzey yöneticilerinin seviyeleri meydanda.
Alt kademelerde de elini nereye atsan başka bir edepsizlik, hakaret, küfür çıkıyor. Peki ne ara bu kadar alçaldılar, ipten kazıktan boşaldılar. Muhatabın kim olduğu önemli değil. Söylenen sözler herhangi bir insanın kolay kolay edemeyeceği hakaret ve küfürler.
Kavgada söylenmez dedikleri türden. Üstelik bu kişiler bu sözleri sosyal medya hesaplarından paylaşıyor. Yani dar dairede, arkadaş ortamında, parti toplantısında edilmiş küfürler değil. Çoluk çocuk, genç yaşlı, kadın erkek herkesin görebileceği, okuyabileceği şekilde küfür ediyorlar.
İpin ucu Gezi Kalkışması'na dayanıyor. Ülkenin ekonomisine, toplumsal huzura, istikrara verdiği zararın ötesinde Gezi Kalkışması bu ülkenin en temel ahlaki ilkelerini zedeledi. Şüphesiz her zaman küfür edenler, yalan söyleyenler, başkasının malına el uzatanlar olageldi. Ancak Gezi Kalkışması'na kadar bu eylemler suç olarak değerlendirildi. Ortaya çıktığında failleri toplum tarafından kınandı, adalet sistemi tarafından cezalandırılırdı. Kısacası bir yaptırımı vardı. Ahlakı bozuk olan kimileri yaptırımdan korktukları için çok istemelerine rağmen bu fiilleri işleyemediler. Küfürler sessizce, çok kişinin duymayacağı dar dairede edildi. Keza hırsızlık gizli saklı yapıldı.
Ahlaksızlara engel olan korku duvarı Gezi Kalkışması ile yıkıldı.
Gezi'de duvarlara yazılan küfürlü sloganlar "mizah" olarak kutsandı. Dükkan basmak, cam çerçeve indirmek "kamulaştırma" olarak meşrulaştırıldı. Yakıp yıkmak, kamu malına zarar vermek, belediye otobüsü taşlamak, ambülansı ateşe vermek "muhalif eylem" olarak takdir edildi. Ve bugünkü duruma geldik.
Herkesin görebileceği bir şekilde küfür etmek toplumun bir kesimi için normalleşti. Yalan maalesef siyasetin merkezi unsurlarından birisi oldu.
Bir hukuk profesörü televizyonlarda Ekrem İmamoğlu'nun söylediği yalanlara pozitif ayrımcılık yapılması gerektiğinden bahsedebiliyor.
Normalde ayıp, günah, yanlış, suç olan eylemler bir sefer toplu halde işlendiğinde ve cezasız kaldığında normalleşiyor.
Normalleşmemeli, bu ülkenin normalini hırsızların, küfürbazların, yalancıların, şiddet sevicilerin eline teslim edemeyiz. Gezi Kalkışması'nın ve diğer gayrı meşru girişimlerin yargılanması ve faillerinin hak ettikleri cezaları alması çok önemli.
Maalesef tren kaçıyor. Yapanın yanına kar kalıyor. Darbeci generaller hapse girmeden ölüp gidiyor. Gezi'de etrafı yakıp yıkanlar ellerini kolları sallayarak aramızda dolaşıyor. CHP'nin İstanbul il başkanı olup ülkenin İletişim Başkanı'nın evini dikizlettiriyor.
Kendimize soralım; hata kimde?