Tarihi 3 Ağustos 2018

Yaptırın yaptırabiliyorsanız!

NE demişti 15 Temmuz şehidi Halil Kantarcı: "Şöyle gönül rahatlığıyla 'Amerika kim lan!' diyeceğimiz günler göstersin Rabbim".
ABD dilinin altındaki baklayı çıkartmıştı. İzmir'de devam eden davada yargılanan rahip Brunson'ı iade etmezsek bizi, yani Türkiye'yi yaptırım uygulamakla tehdit etmişti. Şimdi de tehdidini sahneye koydu ve yaptırımları açıkladı. Tutuklamadan sorumlu tuttuğu iki bakanımız Adalet Bakanı Abdülmahit Gül'e ve İçişleri Bakanı Süleyman Soylu'ya yaptırım uygulayacağını açıkladı. Uygulayacağı yaptırım mali olacakmış. İki bakanın ABD'deki mal varlığına el konulacakmış. Bakanlardan beklenen açıklama peş peşe geldi; ikisinin de ABD'de malı da mülkü de yok. Velev ki olsun, ne yazar!
Yaptırımdan bir şey çıkmaz.
Hatırlayalım; daha önce de bir vize krizimiz vardı. Türkiye FETÖ soruşturmaları kapsamında bazı ABD elçilik çalışanlarını tutuklamıştı.
ABD makamları da elçiliğimizin ve çalışanlarımızın güvenliği yok diyerek Türkiye'den vize başvurusu almayı durdurmuşlardı. Karamsarlar ve müstemleke beyinliler hop oturup hop kalktı. Türkiye yalnızlaşıyor, itibarsızlaşıyor, kabile devletine dönüşüyor diye yaygaraya başladılar.
Tıpkı bugün iki bakana yaptırım kararından sonra olduğu gibi. Vize krizi uzun müzakereler sonunda çözüldü.
Zorlu bir süreçti; iki taraf müzakereler boyunca ABD'nin attığı bu saçma adımdan deyim yerindeyse karizmayı çizdirmeden nasıl geri döneceğini konuştu durdu. Nihayetinde suya sabuna dokunmayan bir açıklama ile ABD Türkiye'den tekrar vize başvurusu almaya başladı. Şimdi de öyle olacaktır.
Yaptırım kararı uygulaması olmayan bir karardır. ABD kararla kendi iç kamuoyuna "adamımızın peşini bırakmadık, onun arkasındayız, hakkını savunuyoruz" mesajı veriyor.
Buna mukabil Türkiye oldukça aklıselim, sağduyulu ve tabii ki ilkeli hareket ediyor. ABD'nin yaptırımına misliyle karşılık verilecektir. Kötü senaryonun gerçekleştiğini varsayalım; ABD'nin iki bakanla başladığı yaptırımların boyutunu giderek arttırdığını Türkiye'ye ekonomik ambargo uyguladığını varsayalım. Ne olacak, ne değişecek, ne yapabilirler?
Yine geçmişe dönelim; ABD uzun süredir Türkiye'ye adı konulmamış bir silah ambargosu uyguluyor.
Daha önceden alabildiğimiz silah ve mühimmatı ABD'den artık alamıyoruz.
Hibeden, yardımdan bahsetmiyoruz.
Parası ile silah alma talebinden bahsediyoruz. Peki bunun karşılığında Türkiye ne yaptı? Kötü komşu ev sahibi edermiş misali "mademki istediğim silahı satın alamıyorum, o zaman istediğim silahı üretirim" dedi. Bugün savunma sanayimizin geldiği durum ortada. Evet, ekonomik yaptırım canımızı yakar. 5 TL'yi görmüş olan dolar belki daha çok yükselir. Yabancı yatırımcılar ülkemize yatarım yaparken tedirginlik yaşayabilir. Ama en sonunda ne olur?
Zaten derecelendirme kuruluşları eliyle yıllardır Türkiye'ye yabancı yatırım gelmemesi için ellerinden geleni yapmıyorlar mı? Hemen her gün batılı medya organlarında Türkiye'yle alakalı gerçekle uzaktan yakından ilişkisi olmayan militanca haberler çıkmıyor mu? Bunlar belli bir maliyet üretmedi mi? Evet, üretti! Peki bu maliyet bizi yolumuzdan alı koydu mu? Hayır, kesinlikle! Ruhun şad olsun Halil Kantarcı, o günler çok yaklaştı!