Tarihi 12 Temmuz 2018

Yeni sistem, eski muhalefet

Cumhurbaşkanı Erdoğan yeni sistemin ilk cumhurbaşkanı olarak görevine başladı. Türk devlet geleneğine uygun olarak ilk yurtdışı ziyaretlerini Kuzey Kıbrıs ve Azerbaycan'a gerçekleştirdi. Bu iki ziyaretin hemen ardında Brüksel'de yapılacak NATO zirvesi için yola çıktı. Tam da Erdoğan'dan görmeye alışkın olduğumuz bir tempo. Durup dinlenmek çalışmak, zaferin tadını çıkartmak için zaman bile yok...
Evet, Türkiye çok şükür yeni sistemine en sonunda kavuştu. Ama süreç kolay geçmedi. Türlü kazalar ve belalar atlatarak bugünlere geldik.
Muhakkak sorumlulara hesap sorulacaktır ama günün sonunda hepsi geride kaldı. Eski sistemle birlikte muhalefet de geride kaldı.
Henüz farkında değiller ama Türkiye gerçekliğinin çok gerisinde kaldılar.
Hepimiz muhalif seçmenin bir kısmının bir türlü yenilgiyi kabul edememesi üzerine konuştuk. Bir açıdan bakıldığında gayet eğlenceli olan bu durumun mizahını da yaptık.
Gerçekten de "Adam kazandı" diye açıklama yapan bir adayın kaçırıldığını, tehdit edildiğini düşünmek gülünmeyi hak eden bir hal. Gülmek kadar üzerine düşünmemiz de gerekiyor. Ne oldu da seçmenin bir kesimi bu hale geldi?
Diğer bir örnek ise bir iki gün önce yaşandı. ODTÜ mezuniyet töreninde mezun olan öğrencilerden 4 tanesi ellerinde Cumhurbaşkanı Erdoğan'a hakaret eden bir pankart taşıdılar. Olay yargıya intikal etti ve son haberlere göre öğrenciler cumhurbaşkanına hakaret suçundan tutuklandılar. Ortada bir suç varsa cezası da olacaktır. Öğrencilerin tutuklanması üzerinden duygu sömürüsü yapmak yersiz. Ancak şu soruyu sorabiliriz; bu öğrencileri o ana kadarki hayatlarının en mutlu gününde bu kadar saçma bir işi yapacak hale getiren nedir? Neden bir öğrenci mezuniyet gününde hayatla, eğitimiyle, ailesiyle, hayalleriyle, okul arkadaşlarıyla ilgili bir mesaj vermez de siyasi mesaj verir? Haydi diyelim siyasete çok meraklılar, bu mesajı akıl dolu bir yolla vermek varken neden yaratıcı da olmayan, daha önce yapılmış bir hakaretin taklidi ile verir?
Seçimi kaybeden aday Muharrem İnce'nin kaçırıldığını düşündüren neden neyse mezuniyet töreninde cumhurbaşkanına hakaret ettiren neden de odur. Diğer birçokları gibi bu iki davranışın arkasında da aynı sebep var. Kitabın ortasından konuşalım; bu duruma gelinmesine sebep muhalefetin bizzat kendisidir.
Muhalefetin siyaset üretmediği, seçmeni bu yolla ikna edemediği ortada. Siyaset üretmek zahmetli bir iş. Hem masa başında hem sahada çalışmayı gerektiriyor. Cadde cadde sokak sokak gezmeden, vatandaşa temas etmeden, dertlerini dinlemeden, bazen tepki görmeden, çokça yorulmadan olmuyor. Sahadaki kısmı bu. Masadaki kısmı ise dersine çalışmak. Konuya hâkim olmayı, dünya örneklerini bilmeyi, farklı alternatifleri hesap etmeyi gerektiriyor.
Siyaseti bu kadar zahmete katlanmadan yapmanın kolay bir yolu da var; seçmene koku pompalamak, onu kutuplaştırmak ve rakiplerini düşmanlaştırmak. Tam olarak CHP'nin yaptığı gibi; daha iyi bir sistem önerisi hazırlamak yerine cumhurbaşkanlığı hükümet sisteminin tek adam rejimi olduğunu söylemek, temel hak ve özgürlükler alanında bir reform önerisi getirmek yerine ülkenin diktatörlük olduğunu iddia etmek, çalışıp seçim kazanmak yerine oy çalındı yalanının arkasına sığınmak...
Çok daha kolay ve zahmetsiz... CHP gibi öyle ya da böyle %25'lik bir oyu garantilediysen emek sarf edip zorun peşinde koşmanın ne gereği var. Ama bu metodun bir yan etkisi var. Aşırı yükleme yaptığınız tabanınıza bir müddet sonra kafayı yedirtebiliyor. Sonra dengesi şaşıran, radikalleşen seçmen kontrolünü kaybedip cumhurbaşkanına hakaret suçunu alenen işleyebiliyor. Evet suçu işleyenler cezasını da çekecek.
Ama suçun azmettiricisinin CHP olduğunu da unutmamak lazım.