SAVAŞ AY

SAVAŞ AY

Tarihi 5 Nisan 2012

13 Eylül 1980 ve sonrası

Ergun Babahan Star'daki köşesinde altına imza atacağım bir yazı yazdı dün. Mealen dediği şuydu Babahan'ın: "12 Eylül'ün iki komutanının hakim karşısına çıkacağı dava, 12 Eylül'den sonra yapılanları kapsamıyor. Savcı 12 Eylül sonrasındaki insanlık suçlarını da iddianameye katmamış yani. Davayı sadece darbe suçu üzerine kurmuş ve orada durdurmuş.
12 Eylül'ün asıl suçu, darbenin ardından işlenen suçları silmekte ve sorgulamamaktadır. Mesela Diyarbakır'da Kürtlere karşı yapılan işkenceleri, yaşı büyültülüp asılan gençleri, Mamak'ı, Metris'i gözardı etmemelidir."
Bu fikre candan yürekten katılmamı sağlayan sebepler, kulaktan dolma, oradan buradan okuma, belgesel seyredip fikir oluşturma falan filanın çok ötesinde.
Gazeteciliğimin belki de en hareketli, hararetli, yoğun tempolu geçirdiği dönemi o dönemdir çünkü. Gözümle gördüğüm, bizzat tanık olduğum olayları anlatmaya sayfalar da yetmez, haftalar da.

Ya sürgünler

Bir çırpıda sıralamaya kalksam ilk anda aklıma gelenler; Fatsa Nokta Operasyonu, Mamak Cezaevi'ne giren tek fotomuhabiri oluşum, Güneydoğu'da yapılan operasyonları haberci olarak günü gününe izlemeler, İstanbul'da özellikle de gece yarıları yapılan ev baskınları, anında infazlar, sokak gösterilerinde asker ve polisin kitleler üzerine yaylım ateş açmaları, gençlere, ailelere, kurumlara yapılan baskılar ve Almanya'dan, Fransa'ya, İngiltere'den, İsveç, İsviçre; Belçika, Hollan'da ve nice ülkelere bir şekilde kaçmayı başarmış kimi ilticacı kimi kaçak ve genç yaşta binlerce yurttaşımız.
Gidin eski usta foto muhabirlerinden mesela rahmetli Ahmet Yüksel, Ali Alakuş ya da halen sağ salim hayatını sürdüren abilerimizden Ergin Konuksever, Kadir Can vb gibi meslektaşların arşivlerine bakın.
Hepsinde benim, Coşkun Aral'ın, Namık Koçak'ın, Levent Çevik'in, Erdoğan Köseoğlu'nun, Yalçın Özmen'in, askerden, polisten bazen cop, dipçik bazen tekme tokat yerken çekilmiş kareleri doludur. Onların da fotoğrafları aynı şekilde benim arşivimde zaten. Suçumuz büyük, zulmü, mezalimi, baskıyı, korkuyu yaratanlarla, kurbanları arasındaki dehşeti görüntülemeye çalışmak.

Vurun kim gelirse

Görev yapan gazeteciye bile, hem öyle uyarına gelip sıkıştırdıkları sokak ortasında, caddelerde, kalabalıklar içinde uluorta vurup kıran güç daha neler yapar bilen biliyor da yaşı konumu gereği bilmeyenler düşünsün.
Mesela; o zamanki adıyla Sovyet Konsolosluğu önünde Afganistan işgalini sadece pankart ve sloganlarla protesto eden gençlere G1 Piyade tüfeğiyle ateş açıp, 19 yaşında bir öğrenci delikanlının beynini parçalanmış kafatasından İstiklal Caddesi'ne döken güç kim?

Diri bindi ölü indi

Maltepe'de, gözümüzün önünde ev baskını yapıp, diri diri yakalanan Atilla Ermutlu adlı örgüt üyesini, yer göstermeye götürüp evde saklanan örgüt lideri Tamer Arda'yı anında vurup infaz eden, sonra da dönüp araba içindeki Ermutlu'yu delik deşik edenlere kim arka çıktı.
Afiş yapıştıran, duvara yazı yazanlara bile ağır silahlarla yaylım ateş açan, periyodik örgüt buluşmasına gelecek militanları buluştukları anda Fatih'in orta yerinde güpegündüz ve uyarısız alnından vuranı kim kolladı? Çanakkale Mehmet adlı genç Dev Sol'cunun nasıl öldürüldüğüne, 23 yaşındaki Selçuk Küçükçiftçi'nin Eyüp Meydanı'nda nasıl nokta atışıyla katledildiğine bakın arşivde görün neler olmuş.
Dilimde, belleğimde nasıl insanlık dışı manzaralar, katliamlar var bir gün biri sorarsa anlatırım belki.
Maraş olaylarını, Malatya olaylarını, Fatsa'yı, Çorum'u, Yozgat'ı, Diyarbakır'ı, Londra'yı, Paris'i, Stockholm'ü, 32 kısım tekmili birden zulmü ideolojik değil nesnel bir dille, kare kare naklederim gün gelir.
Sadece şu yukarıda görülen, beslenmeyip asılan 17 yaşındaki Erdal Eren'in son anlarını ve ölümünden 15-16 saat önce çektiğim son fotoğrafının acı öyküsünü bir daha anlatmakla başlarım 13 Eylül'ün sonrasına. Olur mu?