Ayaklarının altındaki halının çekildiğini bildikleri halde yeni dönemin yeni oyuncusu olmak için son çare olarak KRALİÇE'nin kapısına dayanıp yardım istediler... "Nasıl yani?" dediğinizi duyar gibiyim...
Anlatmaya çalışayım...
Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, Kraliçe II. Elizabeth'in davetlisi olarak İngiltere'ye gitti. Buckingham Sarayı'nda eşiyle iki gün geçiren Gül'e bir grup işadamı ve çok sayıda gazeteci eşlik etti. Ancak bu kadar önemli ve anlamlı geziden sonra akıllarda ne hikmetse FRAK giyen gazeteciler, Gül ve eşinin bahçedeki gezintisi, saraydaki yemek mönüsü, soyadını bile kullanamayan Prens Philip'in hüzünlü bakışı ve Londra'nın simgesi olan dönme dolabın kırmızıbeyaza bürünmüş fotoğrafı kaldı...
Oysa Kraliçe, 23 yıl sonra ilk kez bir Türk Cumhurbaşkanını misafir ediyordu.
Kenan Evren'den bu yana çağrılan olmamıştı...
Kraliçe saraydaki yemekte Gül ile birlikte iş dünyasının önemli iki ismini de ağırladı. Özellikle Elizabeth'in gönlünde yeri bir başka olan Türk işadamı o gece Buckingham Sarayı'nın en değerli konuğuydu!.. Özel olarak davet edilmiş ayrı bir kapıdan, ayrı bir törenle içeri alınmıştı...
Tabii bütün bunların bir anlamı vardı.
2008'de Türkiye'ye gelerek YENİ ANKARA'yı ilk tanıyan isim olan İngiltere Kraliçesi, bu yemekle Gül'e "Son ziyaretimde Bursa'da, Osmanlı'nın ilk başkentinde camiye giderek 100 yıl sonra İslam'la barıştım. Şimdi eşinizle birlikte sizi ağırlıyorum. Yani başörtüsünü de tanıdım. Sarayımda rahat etmeniz için elimden geleni yapıyorum. Ama siz de benim arkadaşlarımı üzmeyin. Onları dışlamayın. Yeni Türkiye'yi onlarla birlikte kurun. Çünkü onlarla tarihsel işbirliğimiz var" mesajı verdi.
Kraliçe bunları sıralarken ünlü işadamının sırtını sıvazlıyordu... "Kefilim" dercesine...
Oysa bütün bunlar yaşanırken FRAKLA Kraliçe'nin önünde eğilen gazeteciler yemeğin PERDE ARKASIYLA ilgili hiçbir şey yazmıyordu...
Frakla KANAAT LOKANTASINA gitmiş gibi bir halleri vardı.
Ancak MAJESTELERİNİN yazarı, frakla ilgili bin 200 yazı kaleme alınca işin rengi değişti. Frak üzerinden istediğini kayırma, istediğini caydırma, istediğini korkutma, istediğini yıpratma operasyonu yapmaya kalkınca ok yaydan çıkıverdi...
Meslekdaşlarıyla alenen dalga geçen arkadaş, köşesinden "Oyunu ben kurarım. Çünkü kulübün gerçek üyesi benim" diye haykırıyordu. Aslında haksız değildi. Çünkü çok zaman bu böyle olmuştu. Köpeksiz köyde yıllarca değneksiz dolaşıp, her istediğine tokadı indirmişti...
Paçayı hiç kaptırmadığı için de bunun hep böyle devam edeceğini zannetti...
Yemeğe katılmamasına rağmen gizli kodları çözmüş gibi davranarak yeni bir kartla oyuna katıldı. YENİ MASAYA seslenerek "Kraliçe'nin sırtını sıvazladığı adamı olmuyorsa onun yakını olan üçüncü kuşağa şans verin" çağrısı yaptı. Aklısıra Buckingham'da çözülemeyen sorun için ortayol gösteriyordu... Daha vahimi de elinde bu gücün olduğunu düşünüyordu.
Oysa "MUHTAR BİLE OLAMAZ" derken sonunu hazırlamıştı... Bu yüzden kendisine son sözüm FRAK BU İŞLERİ...
Hem bu yaştan sonra atılan TAKLA kalbe zarar... Sonra ByPASS olursun filan... Mazallah NOT: Kraliçe'ye verilen cevap neydi acaba? Belki bunu da yazar...
TANSU ÇİLLER Mehmet Eymür'ün Ankara'daki sorgusundan sonra bazı kişilerin uykusu kaçtı. Herkes EYMÜR TOTO oynayıp "Neler söyledi" diye merak ederken benim kulağıma ilginç dedikodular geldi. "Dedikodu" diyorum çünkü CHECK etme şansım olmadı. Ancak Çiller Ailesi'ne yakınlığıyla bilinen dostumun söylediklerini de yabana atmıyorum. İşte o sözler:
Çiller el altından mal varlığını satışa çıkardı.
İstanbul ve Kuşadası'ndaki mallar için pazarlıklar sürüyor. Beyoğlu'ndaki İNKA ile EURO PLAZA otelini bir DİYARBAKIRLI işadamına satmak için masaya oturulmuş... Dedim ya hepsi dedikodu..