Tarihi 24 Ocak 2011

Kılıçdaroğlu ve polis devleti

CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu'nun, genel başkanlık koltuğuna oturduğu günden bu yana izlediği bir politika var: Ne pahasına olursa olsun, Başbakan Erdoğan ve İktidar Partisi'ni yıpratmak.
Muhalefetteki bir partinin iktidarı yıpratmaya çalışması son derece doğal.
Doğal, ama...
Kılıçdaroğlu'nun izlediği "Ne pahasına olursa olsun" tavrı, çoğu zaman kendisini de sıkıntıya sokuyor.
CHP Lideri uysa da söylüyor, uymasa da konuşuyor!
Kılıçdaroğlu, son olarak yargının tahliye ettiği Hizbullah sanıklarını malzeme olarak kullandı:
- AKP'nin Hizbullah'la işbirliği yaptığını bölgede herkes biliyor. Gidin sorun, bütün seçimlerde bunu yaptılar.
Bir de "kanıt" ortaya koydu:
- Yurttaşlar bunu söylüyor.
Allahtan İktidar kanadından biri de çıkıp, "Yurttaşlar CHP için de şunları, şunları söylüyor" demedi. Yoksa, siyasetteki üslup iyice hafifleyecekti.
Kılıçdaroğlu bu kadarla da kalmadı.
Ardından "İktidar-Hizbullah ilişkisi" ile ilgili olarak kendi ifadesi ile "somut belirtiyi" ortaya koydu:
- Serbest bırakıldıktan sonra imzaya gelmeyen kişiler dahi takip edilmedi, kaçtılar. Sorumlusu kim? Başbakan hesap vermeli. Başbakan, İçişleri Bakanı'na sormalı, imzaya gelmeyen insanı niye takip etmedin diye.
Sormuyorsa işbirliğinin doğru olduğunu gösteriyor.
Bunlar, sıradan bir vatandaşı etkileyebilecek sözler. Ancak, herhangi bir ciddiyeti yok.
Türkiye Cumhuriyeti, bir polis devleti değil, yasaları olan bir hukuk devleti. İçişleri Bakanı, Kılıçdaroğlu'nun dediği gibi, Hizbullah sanıkları tahliye edilir edilmez polisi arayıp talimat verebilirdi:
- Hemen peşlerine düşün, sakın ola bir saniye bile gözden kaçırmayın.
Verebilirdi, ama suç işlemiş olurdu.
Çünkü, ortada bir hâkim kararı yok.
Yargıdan bu konuda emniyete herhangi bir görevlendirme gitmedi. Bu ülkede hâkim kararı olmadan polisin insanların peşine takılıp takip etmesi mümkün değil.
Kılıçdaroğlu'nun o istediği, hukuk devletinde değil, polis devletinde olur!
***

"Demokrat" ve "Devrimci Kemal"in geldiği noktaya bakın...
Sırf iktidarı yıpratmak uğruna, sadece polis devletinde olacak uygulamaları davet ediyor. İktidara da soruyor:
- Neden bunları yapmadın?
Ayrıca, Kemal Kılıçdaroğlu'nun unuttuğu bir nokta daha var. Yürürlükteki yasal düzenlemelerden yararlanarak, sadece Hizbullah sanıkları serbest kalmadı. Bazı PKK'lılar da tahliye edildikten sonra sırra kadem bastı.
Durum bu olunca, Kılıçdaroğlu'nun yürüttüğü mantıkla şunu da demesi gerekirdi:
- Somut belirti ortada. PKK'lıları serbest bıraktılar ve takip etmediler.
Zaten Hükümetin PKK ile işbirliği yaptığını herkes biliyor.
Demedi, Kılıçdaroğlu serbest bırakılan PKK'lıları görmezlikten geldi.
***

Türkiye'de Hizbulah, PKK sanıkları ve seri cinayetler işleyen katillerle ilgili yaşananlar, gerçekten komedi gibi.
Ancak, yargıdaki tıkanıklığın doğurduğu bu sonuç, Hükümet'in de Başbakan Erdoğan'ın da eseri değil.
Yargı, kanunun öngördüğü sürede sanıklara gerekli cezayı veremedi. Yıllar boyunca "tutuklu" olarak cezaevinde kalan ve hüküm giymeyen sanıklar tahliye edildi.
Bir süre önce CHP tarafından TBMM'ye kanun teklifi verildi. Sanıkların "tutuklu" olarak cezaevinde kalabilecekleri sürenin daha da aşağı çekilmesi istendi.
O dönemde de Kılıçdaroğlu taktiği izleyen biri çıkıp, "İşte somut belirti ortada. CHP, cezaevlerinde kalan Hizbullah ve PKK militanlarını da serbest bırakıp, işbirliği yapmak istiyor" diyebilirdi.
Diyebilirdi, ama doğru olmazdı. Tıpkı bugün Kılıçdaroğlu'nun söylediklerinin ciddiyetinin olmadığı gibi!