Ekrem Kızıltaş

EKREM KIZILTAŞ

Tarihi 28 Haziran 2020

Deniz bitti…

Barolarla ilgili değişikliklere karşı olduklarını söyleyen ve bu amaçla Ankara'ya da yürüyen 60 civarındaki baro başkanı, 'her ihtimale karşı' yürüdüler anlaşılan. Henüz bir metin olmadığından, baroların tam olarak neye karşı oldukları belirsiz çünkü.

İşin esası galiba baroların alışmış oldukları sisteme dokunulmaması gerektiğini düşünmeleri. Çünkü mevcut yapının kendilerine sağladığı ve tepe tepe kullandıkları birtakım avantajlar var. Değişiklik yapılır da İstanbul, Ankara, İzmir ve Antalya gibi şehirlerde barolar bölünür ve yeni barolar devreye girerse işleri gerçekten zorlaşacak.

Tabii yanlış anlaşılma olmaması için bu avantaj meselesini biraz açmak gerek. Barolarda avukatların üyelikleri ve aidatları gibi konular önemli olsa da, teferruat. Baroların kaybetmekten korktukları en önemli şey ideolojik avantaj.

Binlerce hatta on binlerce avukatın bulunduğu illerde azınlık denebilecek oylarla işbaşına gelen baro yönetimleri, kendi ideolojik görüşlerini sanki bütün avukatların görüşü imiş gibi sunabilmek imkanından mahrum olmak istemiyorlar yani…

Böylelikle destekçisi oldukları siyasi anlayışa ciddi bir lojistik destek sağladıklarının da farkındalar.

Geçtiğimiz günlerde Diyanet İşleri Başkanımız Ali Erbaş'ın yaptığı bir açıklama ile ilgili olarak haddini hayli aşar şekilde suç duyurusunda bulunan Ankara Barosu, bir avuç avukatın görüşünü Ankaralı avukatların görüşü olarak pazarlamaya çalışmıştı mesela.

Yine İstanbul Barosu'nun Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanı Fahrettin Altun'un avukatı konusundaki davranışı da, baroların mevzuatlarını takmayıp ideolojilerine uygun olarak at koşturma merakına kapıldıklarının göstergesi…

Meselenin püf noktası, 53 bin civarında avukatın bulunduğu İstanbul'da 8 bin 77 oyla; 21 bin civarında avukat olan Ankara'da da 7 bin 227 oyla işbaşına gelen baro yönetimlerinin, bırakın genel kitleyi, belki kendilerine oy verenlerin de katılmadığı girişimlerde bulunmaları...

HEM YİRMİ BEŞ KURUŞ…
Avukatlık Kanunu'nda barolar 'Avukatlık mesleğini geliştirmek, meslek düzenini, ahlâkını, saygınlığını, hukukun üstünlüğünü, insan haklarını savunmak ve korumak' ile görevlendirmiş. Aynı kanun baroların 'kuruluş amaçları dışında faaliyet gösteremeyeceklerini' de hükme bağlamış.

Değişiklik ihtimali ile ayaklanan baroların esas rahatsızlıkları, kanunla belirlenen görevlerinden geri kalacakları kaygısı ile ilgili değil. Daha çok kanunla 'yapamayacakları' belirlenen hususlarda faaliyet gösteremeyecek olmaktan kaygılanıyorlar.

Kuruluş amaçları dışında faaliyette bulunma konusunda engel tanımayan baroların, kamu kurumu niteliğindeki diğer bazı meslek teşekkülleriyle birlikte marjinal birer ideolojik yapı haline geldikleri ve siyasi taraf sıfatına büründükleri Devlet Denetleme Kurulu raporlarına bile giren bir husus.

Davet edilmelerine rağmen değişikliklerle ilgili hazırlık toplantılarına katılmayan ve böylece 'nasıl bir değişiklik yapılacak olursa olsun karşı olduklarını' gösteren baro başkanlarının, sürekli demokrasi ve hukuk gibi vurgularda bulunmaları da, ironik tabii.

'Savunma hakkının kutsallığı' mesleklerinin temel ilkesi olduğu halde ideolojik olarak 'öteki' gördüklerine yönelik yasakçı tavırlarıyla öne çıkan zihniyetin kendi kaleleri gibi gördüğü alanları kaybetmeme çabası anlaşılabilir bir şey.

Ancak, varlıklarını milletimizin inanç ve değerleri çatışarak sürdürmek isteyenlerin de kendileri için denizin bittiğini anlamaları gerekiyor.

'Hem yirmi beş kuruş hem de şoför yanı' geride kaldı…