Aynı havayı soluyor, aynı coğrafyada ve şehirlerde bulunuyoruz. Aynı ülkenin vatandaşlarıyız, ama onlar 'bizden', yani bu milletten değiller... 'Bir tarağın dişleri gibi eşit' kavramı bir şey ifade etmiyor onlar için. Tarafın seçkin dişleri oldukları kanaatindeler... 'İmtiyazsız ve sınıfsız kaynaşmış bir kitle' sözünü de, kendilerinin dışındakileri ifade etmek için kullanıyorlar sadece.
Onlar doğuştan imtiyazlılar ve kimse ile kaynaşmaya da ihtiyaçları yok...
En acısı da, bizlerle 'tasada ve kıvançta ortak olmayı' kendilerine yakıştıramıyor oluşları. Ve bir Millet olarak etrafında kenetlenmemiz gereken ortak hedefler konusunda da, alabildiğine ayrıksılar.
Biz bir günümüzün diğerine denk olmamasını, tecridi olarak sürekli gelişmeyi, ilerlemeyi hedefliyoruz Millet olarak; onlar ise başkaları tarafından belirlenmiş bir çizgide ve tercihan yatay olarak hareket etmenin bize fazlasıyla yeterli olduğu fikrindeler.
Batılı zihnin işlediği, 'gelişmesini tamamlamamış toplumların kendi kendilerini idare etmelerine izin verilemez' telkinini esas kabul edip; yönetimin makul ölçüde gelişmesini tamamlamış olan kendilerine bırakılması gerektiği, ana takıntıları. Kalanlara da güdülmeyi bekleyen bir sürü gözüyle bakıyorlar...
Kendine demokrat...
Vatandaşlık bağıyla bağlı oldukları bu ülkenin 78 milyon vatandaşından daha aydın, daha bilgili ve daha akıllı olduklarından kesinlikle eminler. Halkın büyük çoğunluğunun aydınlatılmaya ihtiyacı var onlara göre. Aydınlanma dedikleri şey ise kelimenin tam manasıyla karanlık. Karanlık çünkü 'aydınlık' dedikleri şeyin temel esaslarını da, bireysel ve grupsal zaaflarına uygun olarak inşa etmişler.
Görünürde demokratlar, ancak demokratlıkları kendi dedikleri olduğu sürece geçerli. Halk için derken de, aslında 'halka rağmen halk için'i kastediyor ve bir şekilde yönetimi ellerine alabilirlerse de, bu şekilde davranıyorlar.
Laik gibi gözüküyor ama bu kavramı evrensel manada değil; 'bize has' olduğunu iddia ettikleri 'din karşıtlığı' temelinde yorumluyorlar. Çağdaşlıkları ayrı bir alem; takvim ve saatleri tarihin belirli bir zamanında donmuş; 78 milyonun oraya gelmesini bekliyorlar. Çağdaşlık'la alakalı temel kriterleri de, içki ve müstehcenlikle sınırlı. Aslında belki bir avuç bile değiller.
Ama özgül ağırlıklarının çok yüksek olduğuna inandıkları için, kurtuluşun ancak kendileriyle gerçekleşebileceği saplantısına kapılmışlar...
Bizimle gülmüyor, bizimle ağlamıyor; biz ağladığımızda gülüp, güldüğümüzde de üzülüyorlar... Karaya ak, aka kara demek en bildik marifetleri...
Terör imtihanı ile ilgili karneleri ise tamamen kırık notlarla dolu:
Teröre terör, terör örgütüne terör örgütü, saldırıya saldırı diyemiyor; ama yine de her ağızlarını açtıklarında 'Barış' diye bağırıyorlar, hiç utanmadan...
Bunlara tek sözümüz ise şu: Siz 'bizden' değilsiniz; düşün artık Milletin yakasından!..